24 Kasım 2014 Pazartesi

EKSİK OLAN PARÇA YİNE SENİN ÖZÜNDE

o da seni arıyor


“Birini sevmeye beni benden daha iyi kimse ikna edemez.” İclal AYDIN

(İzninle, senin için bu satırları yazarken bana eşlik eden Farid Farjad’ın sana da okurken eşlik etmesini önereceğim. Goleh Pamchal’dan başla Golha’yla bitir. Belki sen Masti’yle başlayıp Amad Amma ile bitirmek istersin. Hiç fark etmez, bırak gözlerin satırlarda gezinirken müzikte ruhunda gezinsin… Teşekkür ederim).

“Aşk, kişinin kendini ikna etmesidir aslında.” diye bir şey okumuştum bir kitapta. Sanırım İclal Aydın’ın kaleminden çıkmıştı yine. Nasıl aşık oluyoruz düşündünüz mü hiç? Neye göre kalbimiz atma ritmini hızlandırıyor? Neden içimizde bir kelebekler imparatorluğu kuruluyor? Akıl yürekle yer değiştiriyor? Gözler neden milyarlarca insan içinden yalnız onu görüyor? Onu ilk gördüğümüzde aslında belki de onun sadece bir tek şeyinden hoşlanırken nasıl bir anda tüm dünyamız o oluyor? Çünkü hep bir yanımız eksik. Ruhumuz, yaşamımız, geleceğimiz hep eksik. Ve biz sanıyoruz ki bu eksiklik “onunla” dolar. Ancak o zaman tam ve bütün oluruz. Ancak o zaman mutlu ve yaşamış oluruz.

Daha kendimizi tanımıyorken, “Beni ne mutlu eder?” sorusuna bırakın cevap bulmayı henüz kendimize sormamışken; bakışını, gülüşünü, kariyerini beğendiğimiz birine AŞK diye bir anlam yüklüyoruz. Onun kim olduğunu bilmeden, daha da kötüsü bilmek istemeden. Ona kendi hayallerimizin kadınını/erkeğini yükleyiveriyoruz. Shakespeare'in de dediği gibi “beğendiğimiz bedenlere hayalimizdeki ruhları koyup aşk sanıyoruz”. Sonra zaman ilerliyor ve AŞK’tan çatırdama sesleri geliyor. Aslında her şey tam da olması gerektiği gibi oluyor. Sadece karşımızdakine zorla giydirmeye çalıştığımız “hayalimiz” dar geliyor. Belki de o haklı olarak bu anlamı yüklenmek istemiyor. Artık şikayetler başlıyor. Hatayı nerede yaptık? Oysa onu sadece sevdik. Ondan da sevgimize karşılık bekledik, ne var bunda? Bir meslektaşım, kendisi her fırsatta sürpriz yapan ve karşılığında sadece kuru teşekkür aldığı sevgilisinden dert yanmaya giden danışanına “Peki sevgiliniz sürpriz seviyor mu?” diye sorduğunda “Hayır asla hoşlanmaz ama ben sürpriz yapmayı çok seviyorum.” cevabı alıyor. O zaman sen sevgilini mutlu etmek için değil de sadece kendini memnun etmek için davranırken nasıl olur da “Ben onun için her şeyi yapıyorum yine de mutlu olmuyor.” diye yakınabilirsin. Biz ona değil, kendi yarattığımız “hayal”e aşık oluyoruz. Sonra başta söylediğimiz yalanların tersini ilişkiyi bitirmek için söylüyoruz. “Zaten beni hiç hak etmemiştin.” gibi.

Aşk sadece bir yansıma aslında. Ahh!! İlk önce kendimizi sevmeyi ve kendi kendimize yetmeyi öğrensek. Eksik parçalarımızı bulup, kabul edip yine onu kendi içimizdeki sonsuz kaynakla tamamlasak. Hem o zaman kaybetme korkusu da yaşamayız biliyor musun? Çünkü eksik olan parçan onda değildir. “Kendi puzzle”nı yine kendi parçanla tamamlarsın ve o yüzden korkmazsın onun bir gün gitmesinden çünkü bilirsin artık kendi kendine yeteceğini ve bilirsin yaşamına konuk olanın sadece seni sevmeye ve sevgiyle çoğaltmaya geldiğini. Artık sadece sevmek istediğin için seversin. Belki yine düşersin, yüreğin ve dizlerin kanar tekrar tekrar. Olsun sen de tekrar tekrar kalkabilirsin. Aslolan sadece sensin, güç sensin, yara da sen merhem de sensin.
Şimdi bak bakalım eksik parçaların ne? Bir düşün bakalım giden kaç kişiye o parçanı/parçalarını yüklemeye çalıştın? Bak bakalım eksik parçanı tamamlayacaksın diye kaç parçanı verip listene yeni eksik parçalar ekledin? Acelen yok sakin sakin düşün ve bul. Sevgiyle, cesaretle topla hepsini. Hem kendini tamamla hem de onu kurtar taşıyamayacağı yüklerden. Sonra bırakıp kendini izin ver onun sadece seni sevmesine. Ona aşktan başka anlam yükleme.

Önce kendini sevmeden sevemezsin yeni geleni. O da seni arıyor buna garanti veririm. Er ya da geç bulacaktır seni, erken olmasını dilerim.


Sevgi ve huzurla…

22 Kasım 2014 Cumartesi

22.11.2014 YENİAY YAY BURCUDA



Bugün saat 14:33'te Yay burcunda Yeniay var. Yaşantınız tamamen değişebilir. Bu büyük değişim için temeller atılabilir. 

Bu Yeniay'da beklentilerimizi, planlarımızı, hayallerimizi, fikirlerimizi dönüştürecek bir şeyler olabilir.

Saat 14.33 ve onu takip eden 48 saat içinde (Yeniay'ın etkisi bu sürede daha yüksek olur) yeni başlangıçlar ve istekler için dileklerinizi temiz bir kağıda yazarak, suya atabilir veya toprağa gömebilirsiniz (iserseniz katlayıp çekmeceye koyun. Yazdıklarınızı yakmadığınız sürece hepsi olur :) ). Bu saati; dua, meditasyon için de bir fırsata dönüştürebilirsiniz. Önemli olan yürekten sizin ve bütünün hayrına olanı istemek. Tekniklerin hepsi tek kapıya çıkar o da sisteme sipariş vererek,  "Ben bundan sonra bunları yaşamayı seçiyorum" demektir. O yüzden gerçekten istediğiniz bu mu? İstekleriniz sizin ve bütünün hayrına mı? Hangi yöne gitmek istiyorusunuz? Hangi yöne gideceğinizibilemiyor musunuz? O zaman Sükûnet duasında denildiği gibi, " İlahi olan, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sükûnet, değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmem için cesaret ve arasındaki farkı anlayabilmem için de bilgelik ver.” 

Yeniay'la ve Yeniay ritüeli ile ilgili bilgi için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz. 


http://akbulutaysen.blogspot.com.tr/2014/02/yeniay-ritueli.html

Sevgi ve huzurla...

21 Kasım 2014 Cuma

SİSTEMİN YASALARI / 7 – KALIPLAR (KAYITLAR) YASASI

“ Çocukluk devresinin olayları geçmezler, kendilerini mevsimler gibi tekrar ederler” Eleanor  FARJEON

Yaşantımızı kayıtlarımız oluşturur. Kayıtlar; fıtri özellikler, ruh seçimimiz, enerjisel aktarım (gen) veya çevresel faktörlerle oluşur. Asıl temel anne karnındaki üçüncü ayımızla altı yaş arasında atılır. Tekrar ederek öğrenilen kayıtlar on yaşına geldiğimizde yaşamımızın bir parçası haline gelir. Duygusal kayıtlarımız ise kendisini genelde yirmi iki yaşından sonra göstermeye başlar. Sistemdeki her şey istisnasız birer kayıttır. Bu şekilde kendi hayatımızı yaşarken çevreyle de uyum sağlarız. Bu sebeple kayıtlarımız hayati önem taşırlar.

Tüm yaşantımız boyunca başka kayıtları gözleyerek kendi kayıtlarımızı oluştururuz. Bunu bazen bilinçli bazen de bilinçsizce yaparız. Tekrarlanan kalıplarla konuşmayı, yüzleri tanımayı, renkleri, kokuları aynı zamanda da duygularımızı öğreniriz. Hayatımıza yön vermeyi ise çoğunlukla yaşadığımız kuvvetli duygu kayıtları oluşturur. Mesela: yaşamınızda bir kere topluluk önünde şarkı söylemek istediniz ve bu yüzden alay edildiniz. Yaşadığınız çok kuvvetli utanç duygusu sizin bir daha toplum önünde konuşmanıza engel olacaktır.

Günlük hayatımızı kolaylaştıran tuvaletten çıkınca elleri yıkamak, mavi gökyüzü kayıtlarımız için endişelenmemiz gerekmez. Hayatımızı çıkmaza sokan ve mutlaka yerini olumlu bir kayıtla değiştirmemiz gerekenler olumsuz kayıtlarımızdır.

İlk kez Isaac Newton tarafından anlatılan, “Hareketin 3. Yasası” tam olarak Kalıplar (kayıtlar) Yasasını anlatır. Bu yasa; “Bir cisme, bir kuvvet etki ediyorsa cisimden kuvvete doğru eşit büyüklükte ve zıt yönde bir tepki kuvveti oluşur. Burada dikkat edilmesi gereken bu kuvvetlerin aynı doğrultu üzerinde olduğudur” şeklinde açıklanır. Bu yasa şu cümle ile basitleştirilebilir “Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır.” Mealen “Bir dış kuvvete maruz kalmadıkça, hareketsiz bir nesne hareketsiz kalmaya eğilimli olur ve hareket halindeki bir nesne de hareket halinde kalmaya eğilimli olur”. Kalıplar Yasası içinde, “ Bu kez farklı olacak” ya da “ Bunu bir daha yapmayacağım” dediğinizde tam zıttı olur ve onu tekrar yaparsınız şeklinde açıklayabilirim.

O yüzden, “Bir daha asla sigara içmeyeceğim” dediğiniz de ya da “ Onu asla aramayacağım” dediğinizde yasa devreye girer ve sonuç: sigaraya yeniden başlarsınız ya da onu tekrar ararsınız.

Bu yasa, Verdiği kararlarda irade gösteremeyen ya da başladığı bir işi bitiremeyenler için hayli önemlidir. Yapılması gereken kurban psikolojisinden çıkıp negatif kalıbınızı kırmalı ve onu olumlu bir kalıpla değiştirmenizdir.

 Yasayı kolayca uygulamanız için birkaç öneri:
1-    Önce sorununuzu tespit edin.
2-    Bu negatif kalıbı hangi duygu sonrası ortaya çıktığını bulun.
3-    Bu sorununuz ortaya çıktığında gösterdiğiniz reaksiyonu bulun.
4-    Gösterdiğiniz reaksiyona karşılık olumlu bir kalıp oluşturun.
5-    Her negatif kalıp ortaya çıktığında derin bir nefes alıp önceden belirlediğiniz olumlu kalıbı uygulayın.


“Sigarayı bırakmak, dünyanın en kolay şeyidir. Ben yüzlerce kez bıraktım”. Mark TWAIN


Sevgi ve huzurla…

8 Kasım 2014 Cumartesi

SİSTEMİN YASALARI / 6 – SÜREÇ YASASI


“Eğer büyük bir ihtirasa sahipseniz, onu gerçekleştirme yönünde mümkün olduğunca büyük bir adım atın. Bu küçücük bir adım da olabilir, ama onun şimdilik atabileceğiniz en büyük adım olduğuna itimat edin”. Mildred McAFEE

Toprağa bir tohum ekeceksiniz. Önce uygun zamanı bekler, tarlayı ekime hazır hale getirir, tohumu eker, çapalar, sular ve meyvesini vermesini beklersiniz. Birini eksik ya da yarım yapsanız mahsulünüz sizi üzebilir. Bu sıralama aslında bizim hayatımızdaki hedeflere ulaşmamızın da bir örneği niteliğindedir.  Peki, siz hedeflerinize ulaşmak için belli bir sıralama takip ediyor musunuz? Temeliniz sağlam mı? Hayatınızı büyük bir telaş ve karmaşa içinde mi inşa ediyorsunuz yoksa sakin ve emin adımlarla mı?

Yaşamımız küçüklü büyüklü birçok hedeften oluşur. Bu işimizde iyi bir kariyer yapmak ya da gün içinde önce yemek yapıp sonra alışverişe çıkmayı planlamak olabilir.  Bazen hedeflerimizle ilgi öyle büyük bir ihtirasa kapılırız ki başlangıç noktamız ve hedefimiz arasındaki küçük ama önemli adımları atlarız. Bazen de hedefe ulaşma konusunda o kadar negatif düşüncelere sahip oluruz ki tek bir küçük adım dahi atamayız.

Süreç Yasası bize; hedeflerimize adım adım gitmeyi, sakin kalmayı, istediklerimizin oluşması için gerekli süreyi tanımamız gerektiğiniz anlatır. Küçük gibi görünen adımlar aslında kendi içinde büyük adımlardır ve bizi asıl hedefimize götürecek olan en güvenilir yoldur. Büyük hedefleri gerçekleştirmek çok kolay olmadığı için bazen cesaretimizi de kırar bu da bizi başarısızlığa götürür. Her küçük adımımızı başardığımızı gördüğümüzde cesaretimiz ve kendimize güvenimiz yerine gelir. Küçük adımlar yoldaki güzellikleri ve fırsatları görmemizin en güzel ve kolay yolundan biridir. “Yol hakkında kaplumbağa tavşandan daha çok bilir” sözü bence bu yasanın içeriğini güzel şekilde özetler.

Sırasıyla önereceğim adımları izlemeniz sizi hedefinize daha başarılı ve kolay ulaştıracaktır.

-       Hedefinizi belirleyin (puzzle’ın tamamını görün).
-       Sizin için en uygun yolu belirleyin.
-   Bu yolda kolay ilerlemenizi sağlayacak olan şeyleri en doğru ve yeterli biçimde edinin (eğitim, kişi, para vb.).
-       Sizi hedefinize ulaşmanızı sağlayacak küçük hedefler belirleyin (bu aynı zamanda size çözülmesi imkânsız gibi görünen durumları kolaylıkla çözme imkânı verecektir).
-       Akışa güvenin (bırakın geri kalanı külli irade halletsin).

Sevgi ve huzurla…


5 Kasım 2014 Çarşamba

SİSTEMİN YASALARI / 5 – DENGE YASASI 2

                                               Verme – Alma Dengesi

            “Yüreğinizle yaptığınız her şey size geri dönecektir.” Mevlana

Denge Yasası’nın en önemli parçası olan verme - alma dengesi; karşılık beklemeden yaptığımız her şeyin bize geri döneceğini ve vermeden almaya çalışmanın ya da almadan vermeye devam etmenin yaşantımızın dengesini bozacağı garantisini verir.

İnsanoğlu çoğunlukla karşılığında bir şey almak için verir. Birini sevdiğimizde onun da bizi sevmesini isteriz. Eğer sevmezse onu sevmekten vazgeçeriz.  Bizi takdir etmeleri için saçımızı süpürge ederiz. Verdiğimiz şeyin birebir aynı olması gerekmez. Kabul görmek için anlayış veririz mesela ya da bırakıp gitmesin diye özgürlük. Verdiğimiz şeylerin karşılığını almak isteriz, alamayınca hayal kırıklığına uğrar üzülürüz. Hepimizde var olan duygusal ihtiyaçlar sebebi ile bilerek ya da bilmeyerek anlayış, sevgi ve takdir bekleriz. Eğer duygusal yönden kendimizi muhtaç hissetmezsek bu dengeyi kurmamız daha kolay olur. Kişinin merkezinde kalması her zaman olduğu gibi burada da önemini gösterir.

En büyük yalanı genelde kendimize söylediğimizden ve kendimizi aslında hiç tanımadığımızdan vermeden almayı istediğimizi kabul etmekte istemeyiz. Bazı durumlarda da vermeyi bilmediğimizi bilmeyiz. Önemli olan gerçekten karşılık beklemeden tüm samimiyetle yürekten verebilmektir. Koşullu verme yüksek enerjiyi keserek istediğimiz sonucun tam tersinin olmasına sebep olur.
           
            Yasanın içeriğine tezat gibi göründüğünden “almadan vermeye devam etme” kısmına da açıklık getireyim. “Almadan vermemek”; “Ben verdim şimdi sıra almakta. Bakalım o ne kadar verecek” manasına geldiğinden ve bu düşünce de koşullu vermenin ta kendisi olduğundan yasayla ters düşer. Bu yüzden de en çok karıştırılan kurallardan biridir. Burada kast edilen en basit anlatımla kendi merkezinde kalarak herkese hak ettiği değeri vermekle ilgilidir. Bunu anlamak için bir önceki “Denge Yasası 1” yazımda açıkladıklarımı iyice anlayıp uygulamak gerekir. Özetle bir tarafa aşırı yönelip diğer tarafı ihmal ettiğinizde merkezden uzaklaşıp dengeyi bozmuş olursunuz. Sonu acıyla biten bu durumun aslında koşullu vermekle değil dengeyi bozmakla alakası vardır. Bu çok ince ve hassas bir çizgidir. Dikkat edilmesi gereken tek şey vermekle almak arasındaki dengeyi korumaktır.
Verme – alma dengesinin sırrı şudur; her neye en çok ihtiyaç duyduğumuzu hissediyorsak, bu benliğimizdeki en derinlerde gerçekten en çok vermemiz gereken şeydir.

Denge Yasası kişisel gelişimimizde çok önemli bir yer tutar. Bu yasayı uygulamak kolay değildir fakat diğer tüm yasalar gibi öğrenmeye değerdir. Bu denge kuralı aslında bir anlamda yaşamımızda ters giden şeylerin sebebini bulmamızı da sağlar. Böylelikle kendi hayatımızın efendisi olmayı da öğrenmiş oluruz.


Sevgi ve huzurla...

31 Ekim 2014 Cuma

İÇ SESİNİZLE BARIŞIN


“Bu zamana kadar ağlamayan genç bir adam varsa bilin ki o bir vahşidir ve bundan sonra da gülmeyecek yaşlı bir adam da aptaldır.” George SANTAYA

Duygular yaşamımızda önemli bir role sahiptir. Çünkü yaşamda doğru kararlar verebilmemiz için dikkate aldığımız en önemli rehberimiz hislerimizdir. Bu bizi bazen doğru bazen yanlış yola götürür. Sık sık yönünüzü kaybediyorsanız ya da bir türlü karar veremiyorsanız doğru olan duygularınız yerine iç sesinizi tüm samimiyetinizle dinlemenizdir. Eğer yaşadığınız şey (her ne ise) sizde neşe, huzur, bereket oluşturmuyorsa o durumla ilişkinizi kesme ve yönünüzü değiştirme zamanınız gelmiştir.

İç sesiniz neye ihtiyacınız olduğunu bilir, sizinle konuşur. Peki her zaman doğruyu mu söyler? Evet. Duygularla iç sesimizin arasındaki farkta budur. Duygularımız geçmiş deneyimle oluşan kayıtlarımızdan dolayı bazen bizi yanlış yöne yöneltebilir. Mesela; çok aşıksınız ve karşınızdakinin size karşı bir duygusu yok ya da sizin için doğru biri değil. Eğer siz aşk duygunuza kapılırsanız gerçeği görmezsiniz ve o size  “hayır senin için doğru kişi”, “seni hâlâ seviyor fakat çok kırgın” gibi bahaneler üreterek doğru olmayan adımlar atmanıza sebep olabilir. Oysa iç sesiniz gerekli taramaları yapmış, tehdidi ya da neticeyi görmüş şöyle bağırmaktadır “lütfen, lütfen bu durumla yüzleş. İzin ver gitsin daha sonra pişman olacaksın”. Tabii ki kişi genelde duygusuna kapılmayı seçer. Bazen de geçmişte edindiğimiz bir kayıttan dolayı duygumuz bizi yanıltabilir. Daha önce o konuda başarısız olduysak yeniden başarısız olmaktan korkarak ilerlemek istemeyebiliriz.

İç sesimizin hissettiği korku, acı, huzur, neşe vb. duygular herhangi bir zamana ait değildir. Oysaki duygular yaşanmışlıklar ya da enerjisel nesil aktarımı ile gelen kayıtlarla geçmişe aittir.

Mantık ve akıl duygulardan sonradan gelir.  Bu yüzden yönümüzü bulmak için mantık ve aklı kullanmakta pek doğru değildir. Dünyanın öbür ucunda bir iş yapmak istediğinizde mantığınız bunun size imkânsız olduğunu söylerken, iç sesiniz evrensel kaynakla bağlantılı olduğundan sonsuz olasılık bilinciyle her zaman bir yolu olduğunu bilir. O sadece sizin bunu gerçekten isteyip istemediğinize, hazır olup olmadığınıza ya da doğru bir seçim olup olmadığıyla ilgilenir.

Burada en önemli nokta iç sesimizin sesiyle duygularımızın (zihnimizin) sesini birbirinden ayırt edebilmektir. Duygular; yüksek sestedir, yoğun ve telaşlıdır ayrıca göğüs ve kafa bölümden gelir. İç ses; daha yumuşaktır, sakindir ve karın bölgemizden gelir.

İç sesinizi yok saymayın. Onunla barışın ve dinlemeyi öğrenin. İç sesinizle barış içinde olmanız kendi kendinizin rehberi olmanıza, evrensel kaynakla ve diğer yaratılmışlarla bağ kurmanıza, sorunları önceden sezmenize ve bu yaşamda kendiniz için bir cennet yaratmanıza yardımcı olur.


Sevgi ve huzurla…

30 Ekim 2014 Perşembe

SİSTEM İYİ VEYA KÖTÜ OLARAK AYRIT ETMEZ (KISA KISA 4)

Etrafımıza kesintisiz bir enerji yayarız. Bu bazen düşük bazense yüksek frekansta olur. Düşüncemizin iyi veya kötü olması frekansın derecesini etkilemez. Yaşadığımız her şey bizim öncesinde  yaydığımız enerjinin (gönderdiğimiz frekansın) yine bize geri dönüşüdür. Sistemde benzer benzeri çeker ve en kuvvetli yaydığımız enerjiyi kendimize geri çekeriz. Sınavı kazanamamaktan korkarsanız kazanamazsınız, o tatile gitmek isterseniz gidersiniz, insanlar mutsuz olsun isterseniz siz mutsuz olursunuz, o işi gerçekten istiyorsanız bilmem kaç milyon kişinin içinden sadece siz seçilirsiniz. Para, hastalık, imkan ya da imkansızlık vb. fiziki sebeplerin hepsi sonuç içindir. Bizim düşüncede yarattığımız şeylerin gerçekleşmesi için fiziki aracılara ihtiyaç vardır. Külli irade bunların hepsini bizim için ayarlar. Sistem iyi veya kötü olarak ayrıt etmez. Sadece yaydığımız enerjiyi ihtiyacımız olarak görür ve gerçekleştirir. Biz bilinçli ya da bilinçsiz düşünerek hayatımız için seçimlerimizi yapmış oluruz. Bu da sisteme sipariş vererek " Ben bunu yaşamayı seçiyorum" demektir. Ayrıca yaydığımız enerjilerle birbirimizin enerjisini de çoğaltırız. Bir araya gelerek savaş karşıtı eylemler düzenlemek sistemde daha çok savaşı çeker. Doğru davranış "Barış" yanlısı eylemlerdir. Kelimelerin kendi başına çok kuvvetli bir enerjisi vardır. Rahibe Teresa bunun bilinci ile " Beni savaşa karşı olmak için toplandığınızda değil barışa dair toplandığınızda çağırın." demiştir.

14 Ekim 2014 Salı

SİSTEMİN YASALARI / 5 – DENGE YASASI 1


            “Eğer yerçekimi evreni bir arada tutan zamk ise, denge onun sırlarını meydana çıkaran anahtardır.” Dan MİLLMAN

            Sistemde her şey denge halindedir. Aydınlıkla - karanlık, soğukla – sıcaklık, hızla – yavaşlık, doğumla – ölüm, çalışkanlıkla – tembellik, mütevazılıkla – narsistlik arasında bile iki zıt kutubun ortasında birleşen bir denge merkezi bulunur. Sadece zıtlıklarda değil sistemde aklınıza gelebilecek her şey kendi içinde bir denge üzerine kurulmuştur. Bir an için doğadaki tek bir dengenin bozulduğunda neler olacağını tahayyül edebilir misiniz? Mesela denizler buharlaşmasa? ya da biz uyuduğumuzda akciğerimiz de uyuyup kalsa? İşte yaşam böyle bir mükemmel denge üzerine kurulmuştur. Evrenin tüm dengesi Yaratıcı tarafından sağlansa da ne yazık ki biz insanoğlu Seçim Yasası’nın kapsadığı Yaratıcı Seçim (cüz’i irade) ile Dünya’nın dengesini bozmaya başladık.

Denge Yasası evrendeki tüm fiziki durumları kapsadığı gibi manevi durumları da kapsar. Bedensel dengeden bilinçaltımız sorumludur. Fakat eylemlerimiz ve eylemlerimizin sonucu olan yaşam tarzımızdan bilinçli benliğimiz sorumludur.

Denge Yasası aşırı vermekle aşırı almak arasındaki dengeden bahseder. Bu güne kadar gelmiş tüm öğretiler dengede kalmanın (orta yolun) önemini vurgulamıştır.

Denge aşırı uçlardan kaçınmak değildir. Zaten öyle olsaydı yasa kendi içinde çelişirdi. Denge Yasası aşırı uçları deneyimlemeyi de kapsar. Burada önemli olan yine dengeyi korumaktır. Aksi takdirde yaşanılan her aşırı uçtan bir süre sonra zıt tarafa geçmek kaçınılmazdır. Mesela bazen aşırı çalışıp sonra aşırı dinlenebilirsiniz ve bunu eşit olarak yaptığınız sürece yine denge merkezinize geri dönersiniz. Fakat aşırı çalışır ve dinlenmezseniz bir süre sonra fizyolojik ya da ruhsal dengeniz şaşar (ki genelde ikisi aynı zamanda yaşanır)  kişi ağır hastalıklar yaşayarak zorunlu bir dinlenme yaşamak zorunda kalır. Denge uzun ve sağlıklı bir hayatın anahtarıdır.

Hepimizin yaradılış özelikleri ve ihtiyaçları farklı olduğundan birine iyi gelen şey diğerine gelmeyebilir. Bu demektir ki herkesin denge noktası farklıdır ve bu dengeler zaman zaman değişebilir. Kişilerin kendi denge noktalarını bulmaya ihtiyacı vardır. Bu bazen sınırlarımızı belirleyebilmek için aşırı uçları deneyimleyerek sonuçlarından ders almayı gerektirebilir. Belki de atalarımız bu yüzden “Bir musibet bin nasihatten hayırlıdır.” demişlerdir. Elbette ki her zaman aşı uçları deneyimlemeye gerek yoktur. Dengelerimizi belirleyebilmek için en samimi şekilde “Bana ne iyi geliyor?” sorusuna cevap vermek gerekir. Bunun için de iç sesimizi ve bedenimizi dinlemeyi öğrenmek zorundayız.

Denge Yasası bize ne yaşarsak yaşayalım ne yaparsak yapalım merkezde kalarak dengeyi korumamız gerektiğini anlatır. Ayrıca hayatımızda dengesiz giden taraflara dikkat etmemizi söyler. Dengesiz giden tarafları samimiyetle inceleyebilir ve merkezimizde kalmayı başarabilirsek kendimizi daha mutlu bir yaşamın içinde buluruz.

Sevgi ve huzurla...


26 Eylül 2014 Cuma

ŞİFALANMAYI DİLEMEK


Hayatınızda sizi üzen, keyfinizi kaçıran biri varsa hemen kurban bilincinden çıkın. O kişinin ümitsizliğini, endişesini, öfkesini, korkusunu benimseyip kendi duygunuzla harmanlamayın. Bu aynı duyguları sizin de yaşamanıza, zaten hali hazırda bu duyguları yaşıyorsanız çoğaltmanıza sebep olur. Eğer hemen bu duyguyu bırakmazsanız geleceğinize de taşımış olacaksınız. Yarın da aynı mutsuzluğu yaşamak ister misiniz? Cevabınız “hayır”sa hemen duruma başka açılardan bakmaya çalışın. Hangi sorununuzu çözmek için bu sözleri duymanız gerektiğini düşünün. Almanız gereken dersi alın.
Eğer yaşadığınız sorunu kendi iradenizle çözemediyseniz bu işi şifalandırması için tam bir teslimiyetle külli iradeye bırakın. Teslimiyette tılsım vardır. Hiç şüphe duymayın, bilin ki ne olacaksa en yüksek hayrınıza olacak. Şifa demek; bir durumun iyileşmesi demektir. İyileşmek; bitiş ya da iyi yönde devam etmektir. Yaşadığınız sorunlu bir ilişkinin şifalanmasını istediğinizde; iyi yönde devam etmesi de şifadır, ilişkinin bitmesi de şifadır. Bitiş sizi hüzünlendirmesin. Bazen çok daha güzelinin gelebilmesi için önce sorunun bitmesi gerekir. İşte şifa buradadır.  Siz kendi merkezinizde kalırsanız külli irade sizin için en doğru ayarlamaları yapacaktır.
O zaman hemen şimdi sızlanmayı başkalarını suçlamayı bırakın. Derin bir nefes alarak “……. Yaşadığım bu durumun hakkımda en hayırlısı olacak şekilde şifalanmasına niyet ediyorum ve izin veriyorum” deyin. Sonra üzerine düşünmeyi bırakın. Biliyorum bunu yapmayı öğrenene kadar kolay olmayacak. İnsani bilinciniz, egonuz hep sizi dürtecek. Olsun, sakın pes etmeyin. Hemen odağınızı değiştirin. Derin derin nefes alın ya da size keyif verecek bir şey yapın. O an üzerinizi silkelemeniz bile odağınızı değiştirmenize yardımcı olur. Bunu yeterince yaparsanız zihninizin dinginleştiğini ve daha rahat teslim olduğunuzu göreceksiniz.

Sevgi ve huzurla…

22 Eylül 2014 Pazartesi

SİSTEMİN YASALARI / 4 - SORUMLULUK YASASI

“Sorumluluk insanların korktukları şeylerden birisidir, ama bizi hem erkek ve hem de kadın olarak en fazla geliştiren de odur.” Frank CRANE


Sorumluluk, bazı görevleri yerine getirmek zannedilse de gerçekte kişinin kendini geliştirmesi ve davranışlarının başkaları üzerindeki sonuçlarını fark etmesidir. Sorumluluk duygusu geliştikçe kişilerin bağımlılık duyguları azalır ve kendine güvenleri artar. Bu yüzden sorumluluk duygusunun gelişmesinin özgüven ve yeterlilik duygusuyla çok ilgisi vardır. Bağımlılık sahibi insanların (alkol, uyuşturucu, uyku vb.) aslında yetersizlik ve özgüven eksiliğinden dolayı bu bağımlılıkları edinmiş olmaları tesadüf değildir.

Yeryüzü bir oyun sahnesidir. Hepimiz bu ortak alanda veya kendi oyun alanımızda birer oyuncuyuz. Ne yazık ki bunu çok sık hatırlamıyor ve kendimizi oyunun vazgeçilmez bir parçası sanıyoruz ya da ilahi bir güç rolüne soyunuyoruz. Bu yüzden çoğu zaman işler biz olmadan yürümeyecek zannedebiliyoruz. Bu gereksiz/aşırı sorumluluk duygusu kişiye sadece yük getirmiyor aynı zamanda bu davranışımız, karşımızdaki kişinin bilinçaltında yetersizlik duygusunu kuvvetlendirdiği için bilincinde fark etmeden bize bağımlı hale geliyor. Bu da doğal olarak özgüveninin değil yetersizlik duygusunun gelişmesine sebep oluyor. Kişi “Ama ben yapmazsam hiçbir şey yürümez.” ya da “Ben çekip çevirmezsem her şey birbirine girer.” diyerek hem egosunu besliyor hem de karşı tarafın ona bağımlı olmasını sağlayarak bilinçaltında yatan yalnızlık korkusunu da ortadan kaldırmış oluyor. Bilinç olarak aşırı verici veya mükemmeliyetçi gözüken bu kişiler sadece sorumluluk alarak özgüvenlerini geliştirecekleri yerde, büyük bir kandırmacanın içinde hayatlarını cehenneme çeviriyorlar. Sürekli “Kendime zaman ayıramıyorum.”, “Çok yoruluyorum.” diyerek sızlanıyorlar. Bilmiyorsunuz, siz olmasanız da dünya döner. Siz yapmazsanız yapacak biri ya da yapılmasının başka bir yolu mutlaka bulunur ve o işler yürür. Gerçek şudur ki aslında gereksiz sorumluluklar alarak bilinçaltında egonuzu ya da yalnızlık korkunuzu beslediğiniz için kimsenin bir şey yapmasına fırsat vermiyorsunuz.

Ayırt edilmesi gereken; sorumluluk duygusuyla özgüvenimizi geliştirirken, gereksiz sorumluluk almayarak karşımızdakilerin de sorumluluk duygusu edinmesine izin vererek onların yeterlilik duygularını geliştirmelerine imkân sağlamaktır.

Dışarıdan bakıldığında oyun bazılarına başrol vermiş gibi gözükebilir. Hatırlanmalıdır ki herkes kendi oyunun yıldızıdır. Solistin orkestrası iyi olmasaydı ne kadar başarılı olabilirdi? İnşaat işçileri işlerini düzgün yapmasaydı mimar başarmış sayılabilir miydi?

Başkalarına yardım edebilmeniz için önce iç dünyanızı düzene sokmanız gerekir. Hatta gerekliyse sağ ve sol beyninizi dengelemeyi öğrenmelisiniz. Sizi dış dünyaya bu kadar “verme duygusu”na iten alt nedenleri bulup temizlemelisiniz.        

Sorumluluk Yasası, gereksiz sorumluluklarımızı bırakarak sınırlarımızı çizip sadece kendi üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeyi ve oyuna katılıp birlikten kuvvet doğurmayı kapsar. Bu yasa bize yaptığımız şeyden zevk almamızı hem de çevremizle uyum içinde olmamızı öğretir.

Bazen, "Ben bu kadarını yapabilirim, gerisini sen yapmalısın." demeyi bilmek gerekir.


Sevgi ve huzurla...

12 Eylül 2014 Cuma

SİSTEM YASALARI / 3- SEÇİMLER YASASI 3


    İFADE SEÇİMİ

Kendimizi ister pozitif ifade etmeyi seçelim, ister negatif ifade etmeyi seçelim sonuçta  sistem yasalarından, İfade Seçimi Yasasını kullanmış oluruz.

Kendinizi ifade etmenin tek yolunun ya da büyük bir kısmının konuşarak olduğunu sanıyorsanız büyük yanılgı içindesiniz.  Gerçek şudur ki konuşarak kendimizi sadece %12’lik bir oranda ifade etmiş oluruz. İfade etmenin %80’ini beden dilimiz, %8’lik kısmını ise yazmak, çizmek, müzik ya da el sanatları oluşturur. (Oranlar benim gözlemim. Bilim adamları beden dilinin yüksek oranı konusunda hem fikir olsalar da diğer kısım için kendi aralarında ayrılabilirler.)

İfade enerjisi konuşmaktan faklı bir şeydir. İfade enerjisi aslında duygulardır. Seçimler Yasasının içerdiği ifade enerjisi bilgini, fikrini aktarmak değil duygularını aktarabilmektir. İfade edilmesi gereken duygu ilham, mutluluk, sevgi gibi pozitif ya da kızgınlık, üzüntü, nefret gibi negatif duygular da olabilir. Pozitif ifade de müzik yapma, şarkı söyleme, rol yapma ya da diğer sanatlarla kendini gösterip insanı yüceltirken, negatif ifade eleştirme, alay etme, küfür ya da sızlanma olarak kendini gösterir ve insanı çok aşağılara çeker. İfade Seçimi Yasası için bu fark etmez ama kişi için çok şey fark eder çünkü sistemdeki her şey gibi her ifade de bumerang gibi yine kişinin kendisine döner.

Yaratıcı enerjimizi tek başımıza açığa çıkarabilirken, ifade enerjisinin açığa çıkabilmesi için bizi dinleyecek, yazdığımızı okuyacak, gösterdiğimizi görebilecek bir ilişki içinde olmamız gerekir.

İfade enerjimizle başkalarını yüceltip / aşağıya çekebileceğimiz gibi kendi duygularımızı ifade edememek boğaz çakramızı blokajlamamıza sebep olur ve bu bize boğaz ağrısı, bademcik, baş ağrısı, ülser, troid ve boğaz sorunları olarak geri döner.

Duygularımız ister pozitif olsun ister negatif olsun bunu ifade etmenin her zaman bir yapıcı yolu vardır. Bu “öfkenizi bastırın, üzüntünüzü gizleyin” demek değildir. Aksine ifade enerjisi salıverilmezse bundan çok daha kötü sonuçlar doğurabilir. Dikkat edilmesi gereken şey ifade yolu seçiminiz ne olursa olsun bunu pozitif bir şekilde salıvermenizdir.  Duygunuz ne kadar negatif olursa olsun bunu ifade etmenin her zaman pozitif bir yolu mevcuttur. Öncelikle gerçek duygunuzla yüzleşmeniz ve netleşmeniz gerekir. Bir arkadaşınıza çok öfkelenmiş olabilirsiniz onu arayıp kötü sözler söylemek negatif bir aktarım, onu sakince arayıp “ben bu davranışından dolayı kırıldım” ya da “sen böyle yaptın ve ben bunu böyle anladım bundan dolayı da sana çok kızdım” demek pozitif bir aktarım olur. Bu seçebileceğiniz birçok yoldan sadece birisi.

Seçimler Yasası, ifade ile uygulandığında yani kendinizi doğru ve pozitif ifade etmeyi seçtiğinizde size uzun vadede güzel ve sağlam ilişkiler olarak geri döner.

Sevgi ve huzurla...


KENDİNİZİ NEGATİF ENERJİDEN KORUYUN



Yaşamınızda sürekli sızlanan, memnuniyetsiz, egosu yüksek ve melankolik yaşayan (negatif enerji ile beslenen) kişiler varsa onlarla aranıza yavaşça, kırmadan mesafe koyun. O kişinin ümitsizliğini, endişesini, öfkesini, korkusunu benimseyip kendi duygunuzla harmanlamayın. Bu aynı duyguları sizin de yaşamanıza, zaten hali hazırda bu duyguları yaşıyorsanız çoğaltmanıza sebep olur. Sizin yaşam enerjinizi almalarına izin vermeyin. Mutluluk gibi mutsuzlukta bulaşıcıdır. Neşenizi çalarlar, gülüşünüzü çalarlar, başarınızı çalarlar ruhunuz duymaz. Mecbur kalıpta aynı ortamda bulunmak zorunda kaldıysanız tüm vücudunuzu bembeyaz bir ışıkla sardığınızı hayal edin ve "Ruhumun, bedenimin ve zihnimin tüm negatif enerjilerden korunmasına niyet ediyorum ve izin veriyorum" deyin. Ayet-el Kürsi duası hem koruyucu hem şifa duasıdır. Ayet-el Kürsi + Nas + Felâk surelerini okuyup, nefesinizi avucunuza üfleyip “Ruhumun, bedenimin ve zihnimin tüm negatif enerjilerden korunmasına niyet ediyorum ve izin veriyorum" diyerek avuçlarınızı bedeninize sürebilirsiniz. Bunlara imkânınız yoksa onlar gider gitmez mümkünse tüm camları açıp "Bu ortamdaki tüm negatif enerjinin pozitif enerjiye dönmesine niyet ediyorum ve izin veriyorum" deyin. 

Hatırlayın, her şey bir enerjidir. Kimse sizin izin vermediğiniz bir şeyi size yapamaz. Kendinizi koruyun, pozitif enerjinizi emdirmeyin.


           Sevgi ve huzurla...

9 Eylül 2014 Salı

DOLUNAY BALIK BURCUNDA


Bu sabah itibari ile (9 Eylül)  sabaha karşı 04:38’ de balık burcunda Dolunay gerçekleşmiş bulunuyor. Dolunay balık burcunda girdiğinden doğal olarak yoğun bir duygusallık söz konusu. Kâbuslar, sakarlıklar, vücutta ödem, kramp, eklem ağrıları ve içsel huzursuzluk artabilir. Aynı zamanda yarım kalan işlerin tamamlanması, tohumu ekilen konuların hasad dönemi, bağınızı koparmak ya da af etmek istediğiniz kişiler ve olaylardan özgürleşmek için de değerlendirebileceğiniz bir dönem.  

Dolunay Balık burcunda olduğu için Balık burcu ile ilgili; iç dünyanız, derin hisler, karamsarlık hissettiğiniz her konu, sezgilerinizin güçlenmesi, her türlü bağımlılığınıza ait konular ve sağlıkta; ayak parmaklarında oluşan her türlü rahatsızlığınız için yapacağınız ritüeller, meditasyon, olumlama ve dua çalışmalarınız iki kat etkili olacaktır.

Balık burcundaki Dolunay için olumlamalar (seçtiğiniz olumlamayı/olumlamaları ay Balık burcundayken her gün 21 kez tekrarlayın).

-       Yaşama olumlu bakıyorum.
-       Hislerim her geçen gün kuvvetleniyor ve ben onu dinlemeyi seçiyorum.
-       Kendime güveniyorum.
-       Bağımlılıklarımdan sevgiyle özgürleşiyorum ve boşalan yerleri ilahi sevgiyle dolduruyorum.
-       Yaşamımda özgürce ilerlemeyi seçiyorum (ayaklar için).
-       Yaşamın akışına güveniyorum (ayaklar için).
-       Yaşamda güvenle ilerliyorum (ayaklar için).

Dolunayla ilgili ritüeller için aşağıdaki linkten faydalanabilirsiniz.


http://akbulutaysen.blogspot.com.tr/2014/01/dolunay-meditasyonu.html

Sevgi ve huzurla...

5 Eylül 2014 Cuma

SİSTEM YASALARI / 3- SEÇİMLER YASASI 2

YARATICI SEÇİM

“Yapıcı biçimde yaratırız veya yıkıcı biçimde yaratırız; her iki halde de yaratıcı enerji ifade bulur.” Alıntı

Hepimiz yaratıcı hayat enerjisine (cüz’i irade) ve kendimizi ifade etme yeteneğine sahibiz. Bazen bir seçim hakkımız olmadığını, yaratıcılığımızın ve ifade etmemizin engellendiğini düşünürüz. Kendimizi korkmuş ve çaresiz hissedebiliriz. Oysa öyle durumlarda bile aslında yapılabilecek tek şeyin o olduğuna karar verip yine bir seçim yaparız.

 Var olan her şey enerjiden oluşmuştur ve aynı enerji kendini pozitif veya negatif şekilde tezahür ettirebilir. Yani her enerjiyi hem pozitif hem negatif olarak kullanabiliriz. Mesela; para da bir enerjidir. Siz parayı hayır işinde ya da tatile gitmek için pozitif olarak kullanabileceğiniz gibi uyuşturucu madde almak içinde kullanabilirsiniz. Tüp gaz (lpg) ile yemeğinizi pişirebileceğiniz gibi birini zehirlemek için de kullanabilirsiniz.
Yaratıcı enerji hareketli, dinamik bir özelliğe sahiptir, bunun için ifade bulması gerekir. Yaratıcı enerji kullanılmak ve akmak için yaratılmıştır. Bu enerjiyi kullanamazsak, önünün kesilmesine izin verirsek kötü sonuçlara yol açar. Yaratıcı enerjinin önünü kesen en önemli sebepler güvensizlik, yetersizlik ve başaramama korkusudur. Ve bu bize fiziksel hastalıklar (migren, kist ve aşırı kilo alımı) ve bağılılıklar (alkol, uyku, sigara, seks) olarak geri döner.

Sistem yaratıcı enerjinin negatif ya da pozitif olmasına bakmaz. Örneğin; onun için o muhteşem öykülerini anlatan J. K. Rowling’in dili ile yalanlar söyleyerek insanları dolandıran Sülün Osman’ın dili yaratıcı enerjinin yaşamda akması demektir. Bir ressam parmaklarını kullanarak şahane tablolar yaparken başka biri parmaklarını para basmak için kullanabilir. Onun için yaratıcı enerjisini bir ev inşaatı planı ile aktaranla banka soygunu planlayarak aktaran birdir. Sistem için bu fark etmez, onun için hepsi yaratıcı enerjinin yaşam içinde akış bulmasıdır. Ama insanlar bir enerjiye negatif ya da pozitif değer yüklerlerken seçimlerine çok dikkat etmelidirler çünkü yaptıkları istisnasız karmalarını etkiler. Yani ne ekersek onu biçeriz.

Yaratıcı enerjinizi yaşamınızda güzel sanatlardan tutunda çocuk yetiştirmeye kadar her alanda kullanabilirsiniz. Emek verip, üretip, çoğaltabildiğiniz sürece yaratıcı enerjiniz yaşam içinde akışını sağlayacaktır. Bu enerji nasıl açığa çıkaracağınızı öğrendiğinizde fiziki hastalıklarınızdan ve bağımlılıklarınızdan kurtulabilirsiniz. Bir de seçim gücünüzü kullanıp pozitif yönde seçimler yaparsanız sistem de size mucizelerini göstermeye başlar. Bu enerjiyi kullanmanın pek çok yolu vardır. Bu yolları kendi kendinize bulabileceğiniz gibi bir uzmandan da yardım alabilirsiniz. Hatırlayın yaşamınız sizin seçimlerinizle şekil alır.


Sevgi ve huzurla...

1 Eylül 2014 Pazartesi

SİSTEM YASALARI / 3- SEÇİMLER YASASI 1

"Her birimizin içinde bir kahraman yatar. Ona seslenin, meydana çıkacaktır." Alıntı


Seçimler Yasası Yaradan'ın insanoğluna verdiği en güzel hediyelerden biridir (biliyorum bunu çok sık yazıyorum. Sistemde şükretmem için o kadar çok hediye var ki yazmazsam nankörlük ediyorum hissine kapılıyorum :) ).

İnsanoğlu özgür iradesi (cüz'i irade) ile bir çok seçim yapabilecek potansiyele sahip olsa da ne yazık ki bunun yerine bilinçaltı kayıtları ve gen aktarımlarıyla (bana göre onlar da birer kayıttır) uyum sağlayarak yaşarlar. Koşullarımıza bağlı olarak az ya da çok seçim yaparız. Zihinsel hastalıklar ve yetersiz gördüğümüz koşullar seçim gücümüzü azaltırken duru bir zihinle özgür irademizi daha kolay kullanırız. Fiziksel koşullar fiziksel seçeneklerimizi gerçekten etkileyebilir. Örneğin, bacaklarımız felçli ise ve biz koşmayı seçiyorsak bu o an için sadece hayal olarak kalabilir. Seçimler Yasası koşullarımıza nasıl tepki vereceğimizi, seçme gücümüzü ve sorumluluklarımız kapsar. Ayrıca gerçekten yürümeyi seçerseniz artık onun hayalden çıkması ve gerçeğe dönüşmesi olasılığını da yaratırsınız.

Bazen seçimlerimizin bizim yerimize Yaradan'ın, ailemizin ya da başkalarının yaptığı inancına kapılırız. Mesela patronumuz bize fazla mesai yapmamız gerektiğini yoksa işten çıkarılacağımızı söylediğinde tüm seçim hakkımızın elimizden alındığını düşünebiliriz. Elbetteki bu koca bir kandırmacadır. Daima bir seçim hakkımız vardır. Sonuçları değerlendirir ve bilinçli seçimler yaparız.

İnsanoğlu eğer sonunda büyük bir hediye alacağına inanıyorsa ya da başka seçme şansı olmadığını(!) düşünerek bir seçim yapıyorsa bazen zor ve çetrefilli yolu seçebilir. Hepimiz kendimiz için daha kolay ya da daha zor yolu seçebilme hakkına sahibiz. Olumsuz kayıtlarımız ne kadar azsa ve ne kadar berrak bir zihne sahipsek seçim gücümüz de  o kadar kuvvetlidir.

Hepimiz Yaradan'ın bize ulaştığı iç sesimizi dinlemeyi öğrenmek zorundayız. Bu mesajlar sayesinde bizim bilinçli olarak istediğimiz isteklerimizin, en yüksek hayrımıza ve gelişimimize katkısı olup olmayacağını ayrıt edebiliriz. Böylelikle bizim için uygun olan olayları ve insanları hayatımıza çekerek tekamül sürecimizde kolaylıkla ve başarıyla ilerleyebiliriz. Seçimler Yasası'nı anlayıp uyguladıkça amacımıza doğru belli seçimler yapıp ilerleyerek yaşamımızı "başımıza gelen şeyler"  olarak görmekten ve sızlanmaktan vazgeçip yaşamımızın sorumluluğunu almayı öğreniriz. Örneğin; yaşamın içinde amaçsızca dolaşmak yerine, doğru şeyi yapıp yapmadığımızı düşünürsek bu kişileri, olayları kendimizin seçtiğini görüp kabul edersek yeni seçimler yapma gücüne de sahip oluruz. Bir durumda kendinizi güçsüz hissederseniz "seçim gücünüzü (cüz'i irade)" hatırlama zamanıdır. Artık yaşadıklarınıza boyun eğmenize gerek kalmayacağını bileceksiniz ve bu size güç verecektir.

Her birimiz yaratıcı enerjiye (cüz'i irade) sahibiz. Kendi yaşamımız için cennet veya cehennem yaratabiliriz.

"Yaşamak ve ölmek zorundayız; gerisini biz oluştururuz." Alıntı


Sevgi ve huzurla...

29 Ağustos 2014 Cuma

KARŞIMIZDAKİNİN GÖZÜNDEN BAKMAK

Onunla aranız açıldı. Siz haklı olduğunuzu düşünüyo; sizi anlamadığı için ona kızıyor, eleştiriyor, kırılıyor hatta küsüyorsunuz. Ya bu duruma siz sebep olduysanız? Herkesin algılama sistemi farklı olduğu için siz sadece kendi algınızla olayı değerlendiriyorsanız? Bununla ilgili güzel bir hikaye paylaşmadan önce biraz “empati”den bahsetmek istiyorum.

Empati (eşduyum); Latince’de "iç, içine, içinde" anlamına gelen ve "em" öneki ile Grekçe'deki "duygu, acı, ıstırap, algılama" anlamına gelen "patheia" sözcüğünden türetilmiştir. Bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışları içselleştirerek anlamaya çalışmaktır. Empati yeteneğimiz doğuştan çok yüksektir ama ne yazık ki büyüdükçe kaybederiz. Empati yeteneğini tekrar kazanabilmek için öncelikle ön yargılarımızdan temizlenmemiz gerekir. Açık uçlu sorular sormak, acele kararlar vermemek, geçmişimizden ders almak, olayları akışa bırakmak, gözlem yeteneğimizi geliştirmek, karşımızdaki kişinin bulunduğu şartları ve büyüdüğü kültürü gözardı etmemek gerekir. Empati sayesinde; insan ilişkileri gelişir, insanlar arasındaki anlaşmazlıklar ve kavgalar azalır, üretkenlik ve huzur artar.

Gelelim hikayemize;
Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından şikayet ediyormuş ve karısının işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyor, eşinin bu konuda hiç oralı olmamasına içten içe kızıyormuş. Ona bunu nasıl anlatması  gerektiğini de bilmiyormuş. Bu durumu konuşmak için doktorunu aramış. Doktor adamın karısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş.

“Yapacağın şey şu, karından 40 adım ileride dur normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle eğer duymazsa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla sonra 20 adım, cevap alana kadar aynı şeyi tekrar et”.
O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam doktorun söylediklerini yapmaya karar vermiş. 40 adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş:
“Hayatım bu akşam yemekte ne var?”
Cevap yok. Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış:
“Hayatım bu akşam yemekte ne var?”
Gene cevap yok. Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş:
“Hayatım bu akşam yemekte ne var?”
Hala cevap yok. Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış:
“Hayatım bu akşam yemekte ne var?”
Gene cevap alamamış. Bu sefer karısına iyice yaklaşmış ve aynı soruyu tekrar sormuş:
“Hayatım bu akşam yemekte ne var?”
Eşi cevap vermiş:
“Hayatım beşinci kez söylüyorum, tavuk”.
Belki de olaylar her zaman düşündüğümüz gibi değildir. Olayların sebebini biraz kendimizde arayıp bazen de duruma karşımızdaki kişinin gözlerinden bakalım. En önemlisi içimizde biriktirmeyip konuşalım. Kim bilir belki çok basit bir açıklaması vardır.
Sevgi ve huzurla...

22 Ağustos 2014 Cuma

SİSTEMİN YASALARI / 2 - ESNEKLİK YASASI


“İlahi olan, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sükûnet, değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmem için cesaret ve arasındaki farkı anlayabilmem için de bilgelik ver.” Sükûnet Duası.

Esneklik yasası, yaşanan an’a katı biçimde direnmek yerine;  kendimizi, diğerlerini ve içinde bulunduğumuz koşulları kabullenmeyi içerir. Bu asla sevmediğimiz, istemediğimiz şeylere boyun eğip katlanmamız, haksızlıklara gözlerimizi kapamamız ya da bize kötü davranılmasına izin vermemiz gerektiği anlamına gelmez. Yasanın kastettiği, farkındalık halidir. Sadece “akışa uyma”yı değil yaşanılan durumu kucaklamayı ve yapıcı bir biçimde kullanmayı da kapsar. Bu yasayı uygulamayı öğrenerek engelleri kolaylıkla aşmayı, sorunları fırsata dönüştürmeyi öğreniriz. Esneklik yasası size ilk başta uygulaması imkansız gözükebilir. Haklı olarak şöyle sorabilirsiniz, “benim veya sevdiklerimin başına kötü bir iş gelse bunu nasıl kucaklayabilirim?”.

Bu dünyada büyük sevinçler olduğu kadar büyük acı deneyimler de vardır. İnsanlar yaşadıkları deneyim her ne olursa olsun iki türlü tepki verirler. Bir, yaşadığı deneyimi korku, endişe, panikle reddedip deneyime direnerek işleri daha da çıkmaza sokarlar. İki, duygularını ve bulunduğu durumu kabul ederek, kendini ifade edip, başlarına gelenin mutlaka geçeceği bilinciyle esnek kalarak eğilseler de kırılmazlar. Bu ayrıca çözüm noktalarını da görebilmelerine yardımcı olur. Esneklikte büyük bir güç vardır. “Esneklikle güneşe ve yağmura, sıcağa ve soğuğa aynı şekilde davranmayı öğreniriz” der Dan Millman. Direnmek yerine akışa uymayı başarabilirsek hayatı daha az acı verici ve kolay yaşarız. Eğer olaylar ya da kişiler üzerinize üzerinize geliyorsa “ böyle olmaması gerekirdi, bu adil değil” şeklinde sızlanmak yerine bulunduğunuz yeri (bakış açınızı) değiştirerek size bir fırsat verdiğinden dolayı Yaradan’a hamd edebilirsiniz.

Esneklik Yasası bize tablonun bütününü görmeyi öğretir. Böylelikle biz de (ister negatif ister pozitif gözüksün) yaşanılan her şeyin aslında ruhumuzu olgunlaştırmak için sunulmuş fırsatlar olduğunu öğreniriz. Korku, endişe, gerginlik gibi duygular biz yaşadığımız şeye direndiğimiz anda ortaya çıkar. Yaşadığımız her şeyin uzun vadede bize katacaklarını bizi daha güçlü  daha kendini tanıyan bireyler yapacağını anlamaya başladığımızda ise akışı kucaklarız. “İşte ben buyum ve bu durumu yaşıyorum şimdi dürüstlük içinde elimden gelenin en iyisin yapacağım” deyin.  Her zaman hatırlayın her sorun bir fırsatı da beraberinde getirir. Eğer doğu anlamayı ve kullanmayı başarabilirsek her şey bizim en yüksek hayrımıza hizmet eder.6

“Rüzgâr kuvvetli esiyorsa onu sadece kabullenmez ya da katlanmayız. Yeldeğirmenleri de inşa ederiz ” sözü Esneklik Yasası’nı özetleyen en sevdiğim sözlerden biridir. Direnerek ya da sinirlenerek enerjinizi boşa harcamayın. Virajları dönmekten vazgeçmek yerine arabanızın bakımını tam yaptırıp, emniyet kemerinizi takıp  yolu deneyimlemeye açık olun.


 Sevgi ve huzurla...

20 Ağustos 2014 Çarşamba

SİSTEMİN YASALARI / 1- ÇEKİM YASASI 3

İSTEDİM OLMADI

Çekim Yasası ile ilgili üç bölümlük yazımın son bölümünde isteklerimizin neden gerçekleşmediğine değineceğim. Öncelikle şunu iyice anlamak gerekir ki; sistem iyi veya kötü olduğuna bakmaksızın yaydığınız her frekansı emir kabul eder ve bilinçten ziyade bilinçaltının gönderdiği frekansı esas alır. Bilinçaltınızın hangi frekansı yaydığını anlamanızın en iyi yolu farkındalığınızı yüksek tutarak söylediklerinize dikkat etmektir. Örneklersek, güzel bir aşkı yaşamak isterken “aşklar zaten hep yalan dolan” diyorsanız en iyisi siz o güzel aşkın gelmesini hiç beklemeyin. Zengin olmayı dilerken “para mutluluk getirmez” ya da “ para kazanmak çok zor” diyorsanız size tavsiyem elinizdeki ile yetinmeye devam edin. Söylediklerimiz hem kayıtlarımızın ne olduğunu anlamamız için hem de sisteme frekans yaymak için en etkili yoldur. Ayrıca hep hatırlayın, bilinçli söyledikleriniz bilinçaltı kaydınızı, bilinçaltı kayıtlarınızda yaşantınızı oluşturur.

Şimdi biraz sözlerimizdeki hatalara bakalım.

SE-SA: “Eğer çok param olursa mutlu olurum”. Bu cümleler sizin bilinçaltınıza isteklerinizin gerçekleşebilmesinin bir şarta bağlı olduğunu söyler. Örnekteki gibi mutluluğun paraya bağlıdır (!). Onun yerine “mutluyum” deyin.

MELİ-MALI: “Güçlü olmalıyım”. Bu cümleler zorunluluk göstergesidir. Örnekteki gibi bilinçaltınıza şimdiki zamanda güçsüz olduğunuz kaydını girer. Onun yerine “güçlüyüm” deyin.

ECEK-ACAK: “Her şey çok güzel olacak”. Bu cümleler sizin isteklerinizi hep geleceğe erteler.Örnekteki gibi, “her şey güzel olacak” “ne zaman?” “gelecekte” “gelecek ne zaman?” “bilmiyorum”. Onun yerine “her şey çok güzel” ya da “her şey çok güzel oluyor” deyin.

TERSİNE SÖYLEM: “Korkmuyorum”. Bu cümleler sizi tam da söylediğiniz şeye odaklar. “Korkmuyorum” dedikçe korkarsınız. Onun yerine “güvendeyim” deyin.

BELİRSİZLİK: “İyi bir hayat istiyorum”. Bu cümleler nasıl bir hayatın sizin için iyi olacağını belirtmediğiniz için belirsizlik frekansı yayar. Onun yerine “kefiyli, sağlıklı, aşk dolu..... bir hayat seçiyorum” deyin.

İSTİYORUM: “Zengin olmak istiyorum”. Bu cümleler şimdi de sahip olmadığınızın frekansını yayar. Onun yerine “zengin bir hayatı seçiyorum” deyin.

BİLİNÇALTININ OLUMLU SANDIKLARI: “Param yok”, “Hasta değilim”. Bilinçaltı olumsuz kelimelerden anlamaz söylenen her şeyi olumlu zanneder. Onun yerine “zengin değilim”, “sağlıklıyım” deyin.

Bilinçaltı kayıtlarınızın farkına vardıktan sonra bunları olumluları ile değiştirin. Her zaman şimdiki zamanda, olumlu, net ve seçim cümleleri kurun. Kötü bir şeyi anlatırken geçmiş zaman kullanın. Eğer farkına varamıyorsanız hayatınızda sürekli şikayet ettiğiniz şeyleri belirleyerek bir uzmana danışın.

Okuduğunuz gibi iş “istedim” demekle olmuyor. Nasıl istediğiniz çok önemli o yüzden lütfen başınıza gelenler için Yaradan’ı ya da kaderi suçlamayın. Yaradan bizi cezalandırmak için yaratmadığından aksine her şeyi sevgi temeline bağlı var ettiğinden tekamülümüzü kolaylaştırmak için sistem yasalarını verdi. Demek oluyor ki  yaşadığınız her şeyin sebebi bilinçaltınızdaki kayıtlar yani sizsiniz.


Sevgi ve huzurla...