20 Kasım 2015 Cuma

İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 3

           Bu yazı dizisinde 24 saat içinde hangi organın hangi saate pozitif ve negatif olduğunu yazıyorum. Takibinin kolay olması açısından organlara göre değil 24 saat üzerinden saat saat yazmaya devam ediyorum.

         
      Sabah Saat 9:00 - 11:00 Arası (Pozitif) / 11:00 - 13:00 Arası (Negatif) – Dalak / Pankreas

            
          Mide saat sabah 9:00 itibari ile kendini dinlenmeye ve yeniden yapılandırmaya alırken dalak ve pankreas aktif halde çalışmaya başlar. Bu yüzden 9:00’dan sonra yapılan kahvaltılar insanı yoracağından ağır gelebilir.

9:00 - 11:00 arası çocuklar başta olmak üzere tatlı / şeker krizine gireriz. Pankreasın görevi de kan şekerini kontrol etmek olduğundan bağlantılı olarak yiyeceğimiz her tatlı gıda (miktarı önemli değil) kan şekerini yükseltecek onu normal seviyeye getirmeye çalışan organımızın yorulmasına sebep olacaktır. Bu da enerjimizin düşmesine ve gün içinde ilerleyen saatlerde canımızın daha çok şekerli gıdalar istemesine sebep olur. En iyisi bu saatler arasında şekerli hiçbir şey yememektir.

Dalak en verimli zamanındadır bu yüzden enfeksiyonlarımız sabahtan öğlene kadar daha çabuk iyileşir. Ayrıca bu iki saatte eleştiri ve sevgisizliğe karşı daha hassas oluruz. Bana kalırsa tatlıya ihtiyaç duymamızın sebebi de budur. Çünkü duygusal bedende sevgi eksikliği yaşadığımızda fiziki bedende tatlıya daha çok gereksinim duyarız. Bu tatlı sevmeyenler sevgiye doymuşlar demek değildir. Fakat bunu burada uzun uzun anlatıp konuyu dağıtmayayım. 

Saat 11:00 – 13:00 arası pankreas / dalak pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır.  

Sabah Saat 11:00 - 13:00 Arası (Pozitif) / 13:00 - 15:00 Arası (Negatif) – Kalp

Pankreas / dalak saat sabah 11:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken kalp aktif halde çalışmaya başlar.

Kalp bu kadar aktif halde çalışırken aşırı yemek yemek doğru değildir. En ideali açlığımızı giderecek kadar yemektir. Kendimizi aşırı yoracak işleri de başka bir saate kaydırmak akıllıca olacaktır. Eğer bedensel güç gerektiren işlerde çalışmıyorsanız bu saatte hazır gıdalardan ve aşırı ağır yemeklerden uzak durmanız yararınıza olur.

Saat 13:00 – 15:00 arası kalp pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 

Sevgi ve huzurla kalın.



19 Kasım 2015 Perşembe

İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 2


       Her organın geçen haftalarda yazdığım ruhsal, zihinsel ve bedensel ritim benzeri bir ritmi vardır. Tüm gün (24 saat) içerisinde hepsinin iki saat pozitif (çok aktif) ve hemen arkasından iki saatlik bir negatif (dinlenme ve yeniden yapılanma) devresi vardır. Bu ritim her gün, her organ için aynı saatlerde gerçekleşir. Organlarınızın ritmini bilmek sizin daha sağlıklı yaşamanıza yardımcı olur. Ebeveynler ve eğitimciler bu ritimleri bilerek çocukların uyku ve ders çalışma programlarını hazırlarlarsa çocuğun daha uyumlu olduğunu gözlemleyeceklerdir.

 Takibinin kolay olması açısından organlara göre değil 24 saat üzerinden saat saat yazacağım.

Sabah Saat 7:00 – 9:00 Arası (Pozitif) / 9:00 – 11:00 Arası (Negatif) / Mide

            7:00’de kalınbağırsak görevini tamamlamış ve dinlenmeye çekilmiştir. Artık midenin saatidir. Mide 7:00 – 9:00 arası tüm gücüyle çalışmaya ve siz ne yiyorsanız ondan enerji toplamaya başlar.

Burada çok önemli olan bir husus var. Enerji, yediğiniz şeylerden ziyade düşüncelerinizden depolanır. Mide bu iki saatte zihin ile iş birliği içinde olur ve bu pozitif devresinde yediğinizden çok kalktığınız andan itibaren ki ruh halinizin enerjisini depolar.  Bu da çoğu kez tüm gününüzün nasıl geçeceğini belirler. “Güne gülümseyerek” başlamanın etkisi burada da bir kez daha önemini gösterir. Kendinizi doğru dinlerseniz size neyin iyi geleceğini sizden başka kimse bilemez. O yüzden uzmanların sabahları o yenmeli bu yenmemeli demelerini bir kenara bırakın.  Bu saatte size kendinizi iyi hissettirecek şeyleri yiyin. Bu iyi enerji depolamanız için yardımcı olur.

Okuduğum bir kitapta şöyle yazıyordu, “Hiç kimse bir sabah somurtkanı olarak dünyaya gelmez. Ya kendimiz oluruz ya da kendimizi oldurturuz.”. Özetle bu saatin formülü şudur; huzurlu, gülümseyen, şükreden ve sakin biri ol. Etrafında birileri varsa ona mutlaka gülümseyerek “Günaydın.” de. Gazeteden ve haberlerden uzak dur.

Saat 9:00 – 11:00 arası mide pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır.  O yüzden bu saatlerde bir şey yemek mideyi aşırı yoracağından (ki zaten önceki iki saat tam gaz çalışmıştır) doğru değildir.

Sevgi ve huzurla kalın.

30 Eylül 2015 Çarşamba

İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 1

Siz de duymuşsunuzdur gece 1:00-3:00 arası mutlaka uykuda olunması gerekir. Öğlen 13:00- 15:00 arası şöyle tatlı bir uyku basar insanı. Bazen saati fark etmez yemek sonrası bir ağırlık çöker insana. Bu durumların hepsi bedenimizin işleyişi ve ritimleri ile ilgilidir. Bize, en önemli ihtiyacımız olan “kendini dinlemek / izlemek” öğretilmediğinden hepimiz tek tip kuralların içine sokulmaya çalışıyoruz. Oysaki sadece beden işleyiş kodlarımız aynı. Gerisi tamamen sizin içinize aldığınız somut ve soyut hale gelmiş enerjilerle alakalı.

Ne demek istediğimi biraz daha açayım. Hepimizin bedensel işleyiş programı aynıdır. Yani tek tip çalışır. Kalp kanı pompalar, mide yediklerimizi işler, beyin komut verir. Siz bedeninize somut hale gelmiş bir enerji soktuğunuzda (domates, patates, havuç, içecek gibi) bunları işleme ve ayrıştırma şekli de aynıdır. Buradaki tek fark sizin kayıtlarınıza göre yediğiniz şeyi zararlı ya da yararlı hale getirmenizdir. Sarımsağın tansiyonunuzu yükselttiği ile ilgili bir kaydınız varsa yükseltir (isterseniz o yemeğin içinde sarımsak olduğunu bilmeyin ve yerken hiç hissetmeyin yine de tansiyonunuz çıkar. Çünkü bilinçaltı bilincin fark edemediği her şeyi fark eder). Kahve uyku kaçırır kaydınız varsa uykunuz kaçar. Bir de bedenimiz ve yediklerimiz / içtiklerimiz arasında enerjisel bir uyumsuzluk vardır. Isırgan kansere iyi gelen bitki ünvanını alacak kadar popüler olmasına rağmen bizzat tanık olduğum bir kişide zehirlenme sebebidir. İşin özü şudur. Bir şeyin sizin için yararlı olup olmamasını sağlayan zihninizdir. Kendilerini çok güçlü bir dönüşüm makinası olarak tanımlayabiliriz. Bu yüzden her yiyecek / içecek enerjisi bedeninizle uyum içinde olmayabilir (sizi hasta edebilir).

Önce kendinizi iyi gözlemleyin, bedeninizi dinleyin. Dinlemeyi öğrendiğinizde bedeninizin sesini duyacaksınız. Size kalıplaşmış kuralara uymadan neye, ne kadar ihtiyacı olduğunu ya da olmadığını söyleyecek.

Topraktan çıkanı gönül rahatlığı ile yiyin / için. Topraktan çıkanla beslenenlerden mümkün olduğunca uzak durun. Merak etmeyin topraktan çıkanla beslenenlerin, besin değeri olarak topraktan çıkanla bir karşılığı var. Bu ayrıntıyı atlamadığınızda unutkan da olmazsınız eklem veya kas ağrısı da çekmezsiniz. İkinci olarak bir şeyi yedikten / içtikten sonra sizde halsizlik, yorgunluk, ağırlık, şişkinlik yapıyorsa yediğiniz / içtiğiniz şeyin enerjisi ile bedeniniz uyumlu değildir. İsterse dünyanın en sağlıklı yiyeceği / içeceği olduğu iddia edilsin onu, siz kendi bedeninizden uzak tutun.

Eh bu kadar açıklamadan sonra birine iyi gelen bir şeyin diğerine iyi gelmeyebileceği anlaşılmıştır sanırım. Son olarak siz siz olun kimsenin yeme miktarı ve düzeni üzerinde otorite kurmaya kalmayın. Kimi 8 ve az öğünle dengesini kurar kimi tek ve çok öğünle. Tek doğru olmayan alternatifsiz tek tip beslenme şeklidir.

Bu yazım beslenme uzmanı köşe yazısı gibi oldu farkındayım. Elbette haddimi biliyorum o yüzden son satırlara not düşeyim. Yazdığım şeyleri tamamen yediklerimizin enerjisi ile beden enerjimiz arasındaki uyumu açısından değerlendirerek yazıyorum. Yazıyı okumayı bitirdiğinizde “Ayşen’in işi ile bu beslenme meselesinin ne alakası var?” diye düşünüp güzel kafacığınızı yormayın.

Bu yazı dizisinde kendinizi daha iyi hissetmeniz ve sağlıklı olmanıza yardımcı olacağını düşündüğüm iç organlarımızın ritimlerini yazacağım.


Sevgi ve huzurla kalın.

10 Eylül 2015 Perşembe

BENİM VEBALİM NE KADAR?

Yaşadığım güzel ülkede bunca acı varken ben bu hafta hiçbir şey yokmuş gibi yazılarıma kaldığım yerden nasıl devam edeyim? Aslında, içim bu kadar yanıyorken bundan sonra nasıl devam edeyim?

Evet, biliyorum ilk defa yaşanmıyor bu acılar ve ne yazık ki aydınlık sarmadıkça ruhlarımızı son da olmayacak. Yaşamda her zaman kaldığı yerden akacak. Fakat en çok bugün içim yanıyor. Belki büyüdüm ve gerçekleri gördüm. Belki büyüdüm ve bu oyunun bir parçası olduğumu gördüm. Belki büyüdüm ve yaptıklarım/sustuklarım ya da yapmadıklarım/susmadıklarım yüzünden olanları gördüm. Belki de büyüdüm ve hepsinde birden kendimi gördüm. Belki bu yüzden onca eve düşen ateşin hepsi benim kalbime düştü, ruhumu alev alev yaktı. Ne garipmiş insan ruhunun bir yandan bu kadar yanıp diğer yandan üşüyüp buz kesmesi.

Bazı arkadaşlarım şu an sistemi (yazılarımı takip edenler bilir, “sistem”den kast ettiğim evrenin görünen ve görünmeyen yasalarının işleyiş şeklidir) bu kadar sorgulamamı anlayamıyorlar. Ben ki sistem yasalarını, tekâmül sürecini bu kadar iyi biliyorken, olayları bu gözle değerlendiriyorken nasıl oluyor da sükûnetimi koruyamıyorum? Her zaman baktığım pencerem, bildiklerim nerede? Bunun tek cevabı benim de insan oluşum olabilir mi? Bu cevapla sıyrılabilir miyim işin içinden?

Anlaşılamayan; yaşanan haksızlığı, ikiyüzlülüğü, bencilliği içimde dönüştüremeyip yükselttiğim öfke enerjim sanırım. Anlatamadığımsa; dönüştüremediğim öfke enerjim değil beni darmaduman eden, bu güne kadar inandıklarım, inançlarım. Ben yaptıklarımızın da yapmadıklarımızın da karmamızı etkilediğine ve kelebek etkisine inanlardanım. Bu yüzden sık sık kendimi sorgularım.  Evet, ben acıları birebir yaşamıyorum fakat bu kadar yakınımda (uzakta olunca yok mu sayıyordum?) ve gittikçe büyüdüğüne göre benim hiç mi payım yok? Çünkü bu iş artık siyaseti çoktan geçti de insanlığın sınırlarına dayandı. Ve tüm bu olup bitende bilerek ya da bilmeyerek benim de payım varsa ve ben bunu hala anlamamışsam. Vah ki ne vah… O zaman yazık oldu onca enkarneye. 

Şimdi bir yandan tüm bunları düşünürken kalbim işi bırakmak, düşüncelerimse büyük sandıklara girmek isterken, işte tam da şimdi huzurum bavulunu toplayıp gidiveriyor. Ve yavaşça eğilip kulağıma Rahibe Teresa “Huzurumuz kalmadıysa, birbirimize ait olduğumuzu unuttuğumuzdandır.” diyor. Utanıyorum, gözlerim nemli soruyorum, “Sistem, benim vebalim ne kadar?

Sevgi, huzur ve barış içinde kalın. 

27 Ağustos 2015 Perşembe

ACI TORBASI (BİR SUFİ ÖYKÜSÜ)

        Bir adam çok acı çekiyormuş ve her gün Tanrı’ya dua edip:

“Neden ben? Başka herkes çok mutlu görünüyor, ben neden böyle acı çekiyorum?” diyormuş.

Bir gün büyük bir umutsuzlukla Tanrı’ya dua etmiş:

“Bana başka herhangi birinin acısını verebilirsin. Onu kabul etmeye hazırım ama benim acımı al. Artık dayanamıyorum.”

O gece güzel ve çok açıklayıcı bir rüya görmüş. Rüyasında Tanrı’nın gökyüzünde görünüp herkese:

“Bütün acılarınızı tapınağa getirin.” dediğini görmüş.

Herkes kendi acısından bıkmış durumdaymış aslında. Herkes hayatının bir döneminde,

“Herhangi birinin acısını kabul etmeye hazırım ama benimkini al, benimki çok fazla, dayanılmaz.” diyormuş.

Böylece herkes kendi acılarını torbalara doldurmuş, tapınağa gitmiş. Herkes çok mutlu görünüyormuş. Artık dualarının kabul olduğunu düşünüyorlarmış. Bizim adam da tapınağa koşmuş. Tanrı:

“Torbalarınızı duvar kenarına koyun.” demiş.

Bütün torbalar duvar kenarına konmuş ve Tanrı:

“Şimdi seçebilirsiniz.” demiş. “Herkes istediği torbayı alabilir.”

Ve şaşırtıcı bir şey olmuş. Bu her zaman dua eden adam herkesten önce kendi torbasını seçebilmek için duvar kenarına koşmuş. Ama çok şaşırmış çünkü herkes kendi torbasına koşuyor ve tekrar onu seçmekten mutlu görünüyormuş.

Neden?

Çünkü herkes ilk defa başkalarının sefaletlerini, acılarını görüyormuş. Onların torbaları da büyükmüş, hatta çok daha büyük. Ve aslında insan kendi acılarına alışıyormuş. Şimdi başka birinin acı torbasını seçmek... Torbada ne tür acılar olduğunu kim bilebilir ki? Uğraşmak niye? En azından kendi acılarını tanırsın, onlara alışmışsındır, katlanılabilirler. Yıllarca onlara katlanmışsındır niye bilinmeyeni seçesin? Herkes evine mutlu bir şekilde dönmüş. Hiçbir şey değişmemiş aynı acıları geri götürmüşler. Herkes kendi torbasını alabildiği için mutluymuş ve gülümsüyormuş. 

Ertesi sabah Tanrıya dua etmiş ve “Rüya için teşekkür ederim.” demiş. “Bir daha asla böyle bir şey istemeyeceğim.”
                                                                                                       

                                                                                             BİR SUFİ ÖYKÜSÜ

“Sen bana her ne verdiysen iyidir, benim için iyi olmalı ki bana verdin.”  OSHO

19 Ağustos 2015 Çarşamba

BUDHHA

 “Öfkeden vazgeç. Gururdan vazgeç. Bağlı kaldığın hiçbir şey kalmayınca, üzüntünün ötesine gidersin. Öfke dikkatsizce kullanılan bir araba gibidir. Öfkesine sahip olmayı bilen ise üstadıdır arabanın. Diğerleri zar zor iplerini tutabilirken nezaket ile öfkeyi yen. Cömertlik ile aç gözlülüğü yen. Gerçek ile yalanı yen. Gerçeği konuş. Verebileceğinde her zaman cömert ol. Asla öfkeli olma. Bu adımlar seni üstün zihine götürecektir. Bilge olan kimseyi incitmez. Bilge olanlar, bedenlerinin üstadıdır ve sınırsız diyara, üzüntünün ötesine giderler. Mükemmelliği arayanlar, gece gündüz arzularını yenmeyi öğrenmeli. Eski bir deyiştir. "Sessiz kalırsan ayıplarlar, çok konuşursan ayıplarlar, az konuşursan ayıplarlar." Ne yaparsan yap seni yine ayıplarlar, çünkü dünya her zaman övmek ve ayıplamak için bir neden bulur. Ancak kim ayıplayabilir, tüm dünya üzerine güneş gibi açan, onurlu ve dürüst, bilge ve akıllı altın gibi parlayan bir insanı? Aydınlanmış bir insandır sözlerine, düşüncelerine ve zihnine hakim olan. İşte onlar gerçekten aydınlanmayı hak ederler.”


“Bizim olan her şey düşüncelerimiz sonucundadır. Düşüncelerimizde kurulur, düşüncelerimizde oluşur. Eğer bir kimse kötü düşünceyle konuşur ya da davranırsa onu tıpkı tekerleğin kağnı çeken bir öküzü izlemesi gibi, acı izler."


“Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun.”


“İnsan hayatı aslında acılardan ibarettir. Bu acıların sebebi bencil ve doymak bilmez isteklerdir. İnsanın bencilliği ve istekleri sona erdirilebilir. Sonuçta bütün bu doymak bilmez arzu ve iştah ortadan kaldırıldığında, ulaşılan durum nirvana olarak adlandırılır. Bencillik ve isteklerden kaçışın yöntemi, "Sekiz Katlı Asil Yol" diye adlandırılır: Doğru görüş, doğru niyet, doğru konuşma, doğru hareket, doğru geçim kaynağı, doğru çaba, doğru düşünme ve doğru meditasyon.”

Buddha


Sevgi ve huzurla…

16 Ağustos 2015 Pazar

TEŞEKKÜR VE ÖZÜR

Ortak sorulara (“Mesajımı almadınız mı?”, “Yazdıklarımı okumadınız mı?”, “Aradım açmadınız.”, “Kitabınız var mı?”, “Kitap ne zaman çıkacak?”, “Acil cevap bekliyorum.”) ve benimle sadece duygusunu paylaşanlar için cevap.

Yazdıklarım, paylaşımlarım, çalışmalarım için vermiş olduğunuz tüm geri bildirimler ve güzel sözler için sonsuz teşekkür ederim. Hissettiğini, düşündüğünü açık yüreklilikle bana bildiren siz harika insanlar, iyi ki varsınız. Sayenizde hem varoluş amacımda güven ve huzurla yürüyor hem de daha iyi ve faydalı şeyler yapmak için motive oluyorum. Bilmelisiniz ki bana attığınız her mesaja, elektronik postaya ve aramaya cevap vermeye çalışıyorum. Bana yazdığınız her şeyi okuyorum. Hak vereceğiniz gibi bilgim, algım, gücüm yettiğince “var olan” için elimden geleni yapmak istesem de benim de insan oluşumdan kaynaklı yetişemediğim durumlar olabiliyor. Bazen iş yoğunluğundan bazen kendi yaşantımın akışından geç cevap verebiliyorum. Anlayış göstererek beklediğiniz için çok teşekkür ederim ve bu gecikmelerden dolayı özür dilerim. Sizden ricam bu durumu kişisel algılamamanız.

Kitabımı soranlar için, biraz daha hız vermiş olsamda hala hazırlık aşamasındayım. Çıkar çıkmaz bu güzel gelişmeyi hepinizle paylaşacağıma emin olun J. İlahi güçten, en doğru zamanda benim ve bütünün hayrına olacak şekilde raflarda ve sizin kitaplıklarınızda yerini almasını dilerim.

Kitap çıkana kadar yazılarımı 8/9 Kişisel Gelişim Merkezi facebook sayfasından, 8/9 Kişisel Gelişim Merkezi blog sayfamdan ve Yerel Güç gazetesinde her perşembe yerimi aldığım köşemden, paylaşımlar için sadeceaysen adıyla instagramdan, ayşen akbulut adıyla twitterdan takip edebilirsiniz.

Yolumu sizlerle kesiştirene hamd olsun. Güzelliklerle her zaman yaşantımda olun.


Sevgi ve huzurla kalın.

5 Ağustos 2015 Çarşamba

HAYATIMIZDAKİ RİTİMLER 4

Artık ritimleri, periyotlarını, pozitif ve negatif devrelerde neler olduğunu biliyorsunuz. Biyoritimlerinizi takip etmek uzun vade de size birçok kazanç sağlar. Yapacağınız iş görüşmeleri, gireceğiniz sınavlar, yapılacak önemli konuşmalar, yeni girişimler ritimlerinizdeki pozitif günlerde yaptığınızda sonuç size fayda sağlayacaktır. Bir öğretmen pozitif ve negatif dönemine dikkat ederek öğrencilerine daha verimli olabilir. Okul çağınızdaki çocuklarda da zihinsel ve ruhsal ritimde negatif devredeyse yeni bir ders öğrenmesi ona işkence haline gelecektir (zaten büyük ihtimal bu dönemde öğrenmekte güçlük çekecektir). Bu durumda çocuğunuzun üzerine fazla gitmemek hem ilişkinizi zedelemez hem de çocuğunuzun öğrenemeye olan ilgisini köreltmez. Özellikle öğrenme güçlüğü çeken kişilerde bu dönemleri takip etmek kişiye inanılmaz kolaylık sağlayacaktır.

Biyoritminizi ilişkinizde bilmeniz ise birçok gereksiz tartışmayı ve yanlış anlaşılmayı önleyebilir. Eğer partnerinizin ritmini de biliyorsanız negatif devrelerde gereksiz alınganlıklar ve kırılmalarda ortadan kalkacaktır. Partnerinizle ritimleriniz uyumlu ise bu zaten bir avantajdır fakat aynı olmaması da bir dezavantaj olarak görülmemelidir. Her durumda olumlu bakmayı bilmemiz bize güzellik getireceğinden böyle ilişkilerde eşlerden biri negatifken, diğer pozitif olan gereksiz beklenti içine girmeyip anlayış göstererek yükselmesine ya da negatif dönemi daha rahat geçirmesine yardımcı olur. Böylece iki kişi için yaşam daha kolay ve anlaşılır yaşanabilir. Aklınızda bulunsun ilişkiyi bitiren en önemli şey yetersiz anlayıştır.

Eğer önemli durumlarda tarihleri belirlemek sizin elinizdeyse her zaman ilgili ritminizin pozitif devresine denk getirin. Eğer tarihleri belirlemek elinizde değilse kendinizi rahatlatarak, biraz daha özen ve çaba göstererek bu durumu pozitife döndürebilirsiniz.

Her kişinin ritim düzeni kendine hastır asla genelleme yapılamaz. Bu yüzden biyoritminizde size iyi gelen bir şey başka birine iyi gelmeyebilir. Kimseye bu konuda baskı yapmayın.

Son bir uyarı, ritimlerdeki negatif dönemler asla bir mazeret veya özür bahanesi değildir. O yüzden olumsuz bir şey yaptığınızda “ama ben şu ritmimin negatif devresindeydim, ondan böyle davrandım.” gibi bahanelerle yaptıklarınızın sorumluluğunu ritimlerin bu devresine atmayın. Sistemde iyi veya kötü yoktur. İyi veya kötü diye etiketleyen sadece sizin değerlendirme şeklinizdir. Sistemdeki tüm düzen insanların hayatlarını kolaylaştırmak için yaratılmıştır. Bu yasaların ve düzenlerin her iki yönünü bilerek her şekilde onları olumlu kullanmak özgür irademiz sayesinde elimizdedir.

Sevgi ve huzurla kalın.                      


3 Ağustos 2015 Pazartesi

HAYATIMIZDAKİ RİTİMLER 3

Biyoritmler yaşantımızın her alanını etkilediğinden, kişinin hangi ritminin hangi devresinde (hatta gününde) olduğunu bilmesi kişiye hem kısa hem de uzun vadede kazanç sağlar. Doğduğunuz günden bu yana ritminizi hesaplayamamış olsanız bile ritimleri ve periyotlarını öğrendiğinizde kendi grafiğinizi kendiniz çıkarabilirsiniz. Hiçbir program ya da hesap makinesi bilinçaltınızdan daha güvenilir değildir.

Bedensel Ritim (23 Günlük Periyot): Bizim her türlü fiziki hareketlerimizi etkiler. Bedensel ritmi; sporcu, masör, dansçı, inşaat ustası vs. gibi bedenlerini kullanarak mesleklerini yapan kişiler daha çok hissederler. Bu yüzden bedensel ritimlerini bilmek onlar için daha çok önem kazanır.

Pozitif devresinde; insan kendini çok daha sağlıklı, kuvvetli, canlı hisseder. Beden kullanması gereken işleri çok daha rahatlıkla yapabilir.

Negatif devrede; beden hassaslaşır, sağlıksız, kuvvetsiz ve cansız hissedilir.  Hasta olmaya daha meyilli olunur. Bedende sinir, kas ve eklemler daha çok zorlanır.

Negatif devreyi rahat geçirebilmek için, son iki günü dinlenmek, bedeninizi yoracak ağır hareketlerden biraz kaçınmak kendinizi toparlamak için iyi gelecektir. Bu dönemde zorlanma daha çok olduğundan bedensel işleri yaparken sık sık dinlenmek gerekir. 

Ruhsal Ritim (28 Günlük Periyot): Bizim her türlü duygumuzu, içsel ve dışsal algılama, iletişim, sezinleme gücümüzü ve yaratıcılığımızı etkiler. Ruhsal ritmi; eğitimci, doktor, müşteri temsilcisi, satış elemanı, garson vs. gibi mesleklerini insanlarla ilgilenerek yapan kişiler daha çok hissederler. Bu yüzden ruhsal (duygusal) ritimlerini bilmek onlar için daha çok önem kazanır.

Pozitif devresinde; iletişim, bilgi aktarımı ve şifa konusunda performans çok yüksektir. Her duruma olumlu açıdan bakılır. Daha coşkulu, neşeli ve yaşama sevinci dolu olunur. Olumlu düşünmenin etkisi ile çok iyi şeyler yapılır.

Negatif devrede; kaoslar, ruhsal çatışmalar, durduk yere kendini yiyip bitirmeler baş gösterir. Bu devrede yaşanılan can sıkıcı durumlar daha zor hazmedilir. Korku, panik, endişe insanı daha hızlı sarar. Hayatlarında hep suçlayacak bir şeyler bularak yaşayanlar bu dönemde daha kurban psikolojisine girerler.

Negatif devreyi daha rahat geçirebilmek için, bu sürecin geçeceğini bilerek kendinizi rahatlatacak, gevşetecek şeyler yapmak iyi gelir. Tabii bunun için kendinizi her zamankinden biraz daha zorlamanız gerekecektir.

Zihinsel Ritim (33 Günlük Periyot): Bizim her türlü planlı çalışmamızı ve kafa gücüyle yaptığımız şeyleri, mantık, anlama ve öğrenme yeteneği, muhakeme gücümüzü etkiler. Zihinsel ritmi; mesleği branş hocalığı, konuşmacı, siyasetçi, yazar, muhasebeci ve gazeteci vs. olanlar daha çok hissederler. Bu yüzden zihinsel ritimlerini bilmek onlar için daha çok önem kazanır.

Pozitif devrede; her türlü bilgi çok daha kolay öğrenilir ve aktarılır. Anlama ve karar verme, eyleme geçme çok üst seviyelerdedir. Dikkati toplamak daha kolaydır.

Negatif devrede; hata yapmak daha kolaydır. Konsantrasyon güçlüğü çekilir. Öğrenme ve karar verme isteği azalır.

Negatif devreyi daha rahat geçirebilmek için, ayrıntılı ve yoğunlaşma gerektiren şeylerden biraz kaçının. Yeni bir ders öğrenmeniz gerekiyorsa iki hafta erteleyin. Hata yapabilirliğinizi kabul edin ki kendinizi boşuna paralamış olmayın.


Sevgi ve huzurla kalın.           

11 Temmuz 2015 Cumartesi

HAYATIMIZDAKİ RİTİMLER 2

 Bir önceki yazımı kısaca bir hatırlayalım.

       Doğduğumuz andan ölümümüze kadar beden, ruh ve zihin ritimlerimiz kendi periyotlarında çıkış (pozitif) ve iniş (negatif) oluşturur. Bu çıkış ve inişler bize çok iyi ya da çok kötü modlar yaşatır ve hareketlerimizi, hislerimizi, düşüncelerimizi etkiler. Hangi ritimde olduğumuzu bilmek bunu büyük bir avantaj olarak kullanmamızı sağlar.

            Beden, ruh, zihin ritimlerinin periyotları birbirinden farklı oldukları için iniş ve çıkışları da gün olarak birbirini tutmayabilir. Bedensel olarak zirvede olduğunuz bir gün ruhsal olarak dipte olabilirsiniz. Bu kulağa kötü bir şey gibi gelse de her şeyde olduğu gibi bunun da pozitif tarafını görmek gerekir. Şöyle ki; ruhsal olarak zirve yaptığınız bir gün bedensel olarak dipteyseniz, ruhsal zirveniz bunu size geçici olarak unutturabilir ya da sizi motive edebilir. Ayrıca ritimlerinizin çıkış inişlerini biliyorsanız zaten bu dönemleri daha rahat geçirirsiniz.

            Şu grafik meselesini biraz daha basitçe anlatmak istiyorum çünkü bunu çözerseniz geriye bir şey kalmıyor. Bedensel ritim üzerinden örnekleyeceğim. Bedensel ritmin periyodu 23 gündür. 23’ün yarısı 11,5 gündür. Bu da demek oluyor ki bedensel ritmimiz 11,5 günde pozitif devresini, kalan 11,5 günde de negatif devresini tamamlar. Pozitif devrenin ilk gününde hızlıca zirveye çıkar (bugün de bedensel olarak çok kuvvetli, sağlıklı, zinde oluruz). Kalan 10,5 gün de pozitif devresinin en yükseğine ulaşana kadar yavaş yavaş yükselmeye devam eder ve periyodunun ilk yarısını tamamlar. İkinci devre başlar. İkinci devrenin ilk günü hızlıca negatif bir iniş yaşar (bedensel olarak çok kuvvetsiz, sağlıksız oluruz). Kalan 10,5 günde de negatif devresinin en dibine ulaşana kadar yavaş yavaş inmeye devam eder ve periyodu tamamlar. 24. gün hızlı bir çıkışla pozitif devre başlar. Bu böyle yaşamın sonuna kadar devam eder.

            Haklı olarak ritmin hangi gününde olduğunuzu nasıl öğreneceğinizi merak edebilirsiniz. Bunu öğrenmenin birkaç yolu var. Fakat çok ayrıntılı olduğu için burada uzun uzun anlatamayacağım. İnternette bunu hesaplayan siteler var fakat doğru olmayan (geçen hafta bahsettiğim) dalga boyunu dikkate aldıklarından sonuç doğru çıkmıyor. Belki siz doğu tıbbının bilgeliğine saygı gösteren bir site bulursunuz o başka. Onun dışında ben siteleri önermiyorum. Size kendi tecrübeme dayanarak şunu önerebilirim. Eğer kendinizi doğru dinlemeyi biliyorsanız, zirvede olduğunuz pozitif ve negatif günleri not edin. Sonra devreleri takip edin. Başta tam tutturamayabilirsiniz. İstikrarla devam edin, emin olun çok bildiğini sanan, doğruluktan uzak sitelerden daha çok işinize yarayacaktır.

            Sevgi ve huzurla kalın.

1 Temmuz 2015 Çarşamba

HAYATIMIZDAKİ RİTİMLER 1


“İnsan tüm gerçek gereksinimleri için yeterince donatılmıştır. Sezgilerine güvenip onları geliştirdiğinde, onlar da güveni hak etmeye çalışırlar.” Goethe

            İster inanalım ister inanmayalım, ister izin verelim ister vermeyelim içinde enerji barındıran her şey (ki barındırmayan bir şey yoktur) bir ritimden, fasit daireden* oluşur. Beden sıvılarının dolaşımı, doğum-ölüm, yüzyıllar dahi sürse zenginlikten ya da liderlikten fakirliğe ya da daha alt sıralara düşen ülkeler bu duruma en güzel örnektir. Yaşamın kendisi dolaşma, dalgalanma, titreşim yani kısaca bir danstır. Bu mucizevi dans bedenimizde, ruhumuzda, zihnimizde ve organlarımızda da mevcuttur.

İyi gününüzde olmadığınızı düşündüğünüz, içinizde anlamlandıramadığınız bir çöküntünün olduğu ya da tam tersi kendinizi günün yıldızı gibi hissettiğiniz günler olmuştur. Ve bu durumların hiçbiri sizin elinizde değildir. Sanki biri gelip sizin “mod” ayarınızı değiştiriyormuş ve siz buna engel olamıyormuşsunuz gibi öylece sırayla bu modların değişmesiyle yaşamaya alışırsınız. Peki, nedir bizi bu hale getiren? Biyoritm (Yaşam Nabzı)

İnsanın biyoritmi, doğduğu andan itibaren beden, ruh ve zihni etkiler. Yaptığımız, hissettiğimiz, düşündüğümüz şeylere katkıları büyüktür. Bu katkıların farkına varmak yaşamın pek çok alanında (meslek, özel hayat gibi) yararınıza olabilir çünkü etkilerini bildiğinizden önlem ya da avantaja dönüştürebilirsiniz. Eski Yunan’daki doktorlar hastalarının iyi ve kötü günlerini dikkate alırlarmış. Ne yazık ki batı tıbbı bize böyle hakiki bilgileri unutturmaya pek hevesli olduğundan çoğu bilgi gibi bunlarda unutturulmuş durumdaydı ki şükürler olsun doğu tıbbı yeni yeni (batı tıbbı bunları kendi bulmuş gibi sunsa da) tekrardan yayılmaya başladı. Bundandır ki gerçekte yaşam nabzı olan bu döngü batıda biyoritm olarak bilinir.

Ritimler, doğduğumuz andan hayatımızın sonuna kadar bize eşlik eder. Bu ritimler ve periyotları şöyledir.

- Bedensel ritim, 23 günlük periyot
- Ruhsal ritim, 28 günlük periyot
- Zihinsel ritim, 33 günlük periyot

Ritimlerin hepsi; kendi süresinin yarısında zirveye, en yüksek / pozitif evresine ulaşana kadar ise yavaş yavaş yükselir. Tam zirvede çok kısa bir süre kalır, sonra keskin ve neredeyse dikey olarak aşağıya, başlangıç noktasına doğru iner ve alçak/negatif evreye geçer, kendi süresinin yarısında da yavaş yavaş en dip noktaya iner. Sonra tekrar keskin dikeyle zirveye çıkar böylece pozitif evre başlamış olur (batı tıbbı bu grafiğe itiraz eder o yüzden araştırdığınızda başka grafikler bulabilirsiniz. Fakat benim gibi doğu tıbbına ya da çooook eski bilgilere inanıyorsanız gerçek budur.

Ritimlerin ve periyotlarının açıklamalarını haftaya yazacağım. Şu an size biraz karışık gelmiş olabilir. Özetle; bedenimizdeki, ruhumuzdaki, zihnimizdeki ritimlerin düşmesi ya da çıkması hareketlerimizi, hislerimizi ve düşüncülerimizi etkiler.

Sevgi ve huzurla kalın.

 *Fasit Daire: Dönüp dolaşıp aynı noktaya gelinen, kısır döngü.      

17 Haziran 2015 Çarşamba

SİHİRLİ UYGULAMALAR LİSTESİ


Size küçük görünen fakat eyleme döküldüğünde büyük getirileri olan bir listesi hazırladım. Listeden iki tane seçerek yirmibir gün boyunca uygulayın. İkinci yirmibir gün de uygulamanıza iki madde daha ekleyin. Sırayla istediğiniz iki maddeyi her yirmibir gün bitiminde ekleyerek listeyi tamamlayın. Görün bakın hayatınızda nasıl güzel değişiklikler olacak.  

1-    Ailene olan sevgini sadece sözlerinle değil, dokunarak ve düşünceli davranışlarınla da göster.

2-    Dedikodu yapma.

3-    Sızlanma.

4-    Her şeyi bulduğundan daha iyi bırak.

5- Öfkeni kontrol et. Birine veya kendine kızdığında derin bir nefes al ve kolay olmasada “Seni ve kendimi sevgiyle bağışlıyorum.” de.

6- Aynada gözbebeklerine bakarak “Seni seviyorum. Ben seven ve sevilen bir insanım” de.

7- Neyi nasıl yapacağına başkalarına zarar vermeyecek şekilde kendin karar ver. Başkalarının seni yönetmesine izin verme.

8-    Paylaş.

9-    Şükret.

10- Sana hizmet sunan insanlara teşekkür et (sırf tanıdıklarına ve sevdiklerine değil garson, satış elemanı, asansörün kapısını tutan kişiye de teşekkür et).

11- Doğru, iyi ve güzel yapılan her şeyi gülümseyerek takdir et.

12- Sabah gülümseyerek kalk ve herkese “Günaydın.” de.

13- Kendine “iyi gün” kumbarası yap. Biriken parayı dileğin güzel bir şey için harca.

14- Kahve, şeker ve kırmızı eti azalt.

15- Hiç kimsenin sözünü kesme.

16- İçin de olumlu sözleri olan; şarkıyı dinle, kitabı oku, filmi izle (sen istediğin birini seç)


Sevgi ve huzurla kalın.

2 Haziran 2015 Salı

Karl Pillemer'ın Yaşam için 30 Ders adlı kitabından

    
Mümkün olduğunca size benzeyen, ortak ilgi alanlarını, ortak öz değerleri paylaştığınız kişiyle evlenin. Evleneceğiniz kişinin değişme ihtimali üzerine hayaller kurmayın. Aşkın gözünüzü kör etmesine izin vermeyin, arkadaş olabileceğiniz biriyle evlenin. İletişim kurmakta zorlandığınız bir partner seçmeyin, sessizlik evlikte ölümcül sonuçlara yol açabilir. İlişkilerinizde skor tutmaktan kaçının, evlilikte yüzde elli-elli kuralı çalışmaz, verdiğiniz oranda geri almayı beklemeyin. Bazen senelerce yüzde onla yetinmek zorunda kalabilirsiniz.

 Kariyerinizi finansal getirisi için değil, sağlayacağı kişisel tatmin ve içsel ödüller doğrultusunda seçin.

Yokluk içinde büyümüş olsanız bile, en öncelikli hedefiniz para kazanmak olmasın. Sadece maddi nedenlere odaklanarak seçeceğiniz meslek sizi asla mutlu etmeyecek. Gelecekteki olası kazancınızı hesaplayarak kariyer seçmek yerine daha derin bir amaca hizmet edecek gerçek tutkunuzu keşfedin, tutku ile severek çalıştığınızda, gün gelir kazancınız sizi şaşırtabilir.

Sizi mutlu edecek işi aramaktan hiçbir zaman vazgeçmeyin. Henüz bulamamış olsanız da pes etmeyin.

Duygusal zeka, diğer her türlü zekadan daha üstündür. En teknik mesleklerde dahi insan ilişkileri sorunlu olanlar başarısızlığa mahkumdur. İletişiminizi, sosyal ilişki becerilerinizi geliştirin.

Kaybedecek zamanınız yok. Zamanınız çok kısaymışcasına yaşayın, çünkü zaten öyle. Vaktinizin kısa olduğunu depresyona girmek için değil, harekete geçmek için hatırlayın. Önemsediğiniz ne varsa hemen, şimdi yapın. 

Kaygıyla geçen vakit, boşa geçmiş demektir. Endişelenmek yerine önlem alın.

Mutluluk, şartlar mükemmel olduğunda ortaya çıkan bir durum değil, bir seçimdir. İçine düştüğünüz yaşam mücadelesi ne kadar zorlu olursa olsun, er ya da geç mutlu olmaya karar vermelisiniz.

Küçük düşünün. Ömrünüzün büyük kısmında küçük lezzetlerin, anlık sevinçlerin imzası var, tadını çıkarın.

Pişmanlıklarla yaşamayın. Hayatta hemen her şey unutulabilir, silinebilir veya bedeli ödenebilir.

Aynı anda iki farklı yöne gidemeyişi belki de insanın karşı karşıya kaldığı en acımasız ikilem. Bir gün bir yerde seçim yapmak zorundasınız. Kendinizi kandırmayın, vermediğiniz her karar aslında yine bir seçimdir.

Fırsatlara "Evet."’ deyin. Reddetmek için gerçekten geçerli bir nedeniniz yoksa gelen önerileri kabul edin.

Aynı bedenle yüzyıl geçireceğinizi düşünerek hareket edin, vücudunuzu yıpratmayın. Sağlıklı yaşam tercihiniz, geleceğe yatırımınızdır.

Daha fazla seyahat edin. Eğer gerekiyorsa başka planlarınızdan feragat ederek sık sık yolculuğa çıkın. Geriye dönüp baktığınızda, yaşamınızın en ilginç, en vurucu anılarının seyahat maceraları olduğunu fark edeceksiniz.

Prf. Karl Pillemer - Yaşam için 30 Ders adlı kitabından

EBEVEYN DAVRANIŞLARI 13

“Çocuklar serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi, ifade etmeye teşvik edilmelidir. Böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve ikiyüzlü olmalarının önüne geçilmiş olunur. Kısacası çocuklarımızı artık, düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı duymaya alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır. Bence bunlar, çocuk terbiyesinde, ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu şekildedir ki, çocuklarımız memlekete yararlı birer vatandaş ve mükemmel birer insan olurlar.” Mustafa Kemal ATATÜRK


Size bundan önce ki oniki yazı boyunca ebeveynlik, ebeveyn davranış modelleri ve bu davranışların çocuğun kişiliği üzerindeki etkilerini yazdım Bu yazı dizisini hazırlamamın en büyük sebebi; ebeveyn olmanın üremekten çok başka bir şey olduğunu bir kez daha fark etmenizi sağlamaktı. Yazı dizisinin en başında belirttiğim gibi dünyadaki genel yargıya göre gençlerin yarattığı kişisel ve toplumsal problemlerden ebeveynler sorumlu. Yani size hiç önemi yokmuş gibi gelen davranışların toplamında yetiştirdiğiniz çocuklar, birer Özgecan katili, Soma faciası sorumlusu ya da gaddar bir lider olabilir. Bunlar size çok uç örnek mi geldi? Sizin için daha da basitleştireyim. Güven verici / destekleyici ebeveyn davranışı dışındaki tüm davranış modelleri ile büyüyen çocuklar; sizi kazıklayan esnaf, anlayışsız eşiniz, aldatan sevgiliniz, sadece kendini düşünen patronunuz, arabasındaki beyzbol sopasının üzerine “acı var mı?” yazısını yazdırarak taşıyan şoför, hayvanlara işkence eden serseri, işini öylesine yaptığı için size zarar veren memur, okul önünde çağla bademlerine uyuşturucu madde dökerek öğrencilere satan kişi, tüm o “Piyasada adam mı kaldı?”, “Bu devirde kimseye güvenilmez.”leri söyletenler olarak yaşamda karşınıza çıkarlar. Tabi bir de dünyadan öylesine geçermiş gibi etliye sütlüye karışmayan bağımlılık sahibi olanlar var.

Bunları kendinizi suçlamanız için söylemiyorum. Çünkü şu an da yapabileceğinizin en iyisini yapmaya çalıştığınızı biliyorum.  Eğer daha iyisini yapabilseydiniz, daha çok farkında olabilseydiniz başka türlü davranırdınız. Lütfen, sakın şu an da bulunduğunuz noktayı küçümsemeyin. Eğer bu satırları okuyorsanız daha iyiye ve doğruya bilerek ya da bilmeyerek niyet etmişsiniz demektir. Sırf bu yüzden bile kendinizi takdir edin. Ve lütfen, kendi yaşadıklarınız için ailenizi suçlamayın. Çünkü yaşam ilerledikçe daha iyi bir insan olmanız için size beraberinde fırsatlar da getirir. Hiçbir şey kaderiniz değil. Yeter ki yanlışın ne olduğunu fark edip düzeltmek için yollar arayın.

Geçmişe sızlanmak yerine durumun iyi yanından bakıp, kötü deneyimlerin iyi deneyimlere göre öğrenme sürecini hızlandırdığını hatırlayın. Çocukluğunuzda neler hissettiğinizi hatırlayın. Çocuklarınızın da aynı sizin gibi büyümekte ve öğrenmekte olduklarını hatırlayın. Çocuğunuz dünyaya sizin yapamadıklarınızı yapmak ya da egonuzu tatmin etmek için gelmediğini dolayısıyla mükemmeli beklemenin heves kırmaktan başka bir şey olmadığını hatırlayın. Sarılmak, sevgi ve önemsenme duygularını harekete geçirir. Onlara sık sık sarılın. Sevgi her şeyi iyileştirir asıl hep bunu hatırlayın.


Sevgi ve huzurla kalın.