10 Ocak 2018 Çarşamba


YAŞAMINI YAŞA

Şu an geri kalan hayatının ilk anları. İnsan hiç ölmeyecekmiş gibi üretmeli, öğrenmeli, keşfetmeli; her an ölecekmiş gibi affetmeli, sevmeli, tadına varmalı.

1-     Yaşarken Gülümse: Gülüş karanlık yolu aydınlatan fener gibidir. Üşümüş kalpleri ısıtır. Hem senin hem de yaşamına eşlik edenlerin yolunu aydınlatması ve buz kesmiş kalpleri ısıtması için gülümse. Gülümsersen gülümserler.

2-     Yaşarken Selam Ver: Doğan güne, aynadaki yüzüne, iyi-kötü yoluna eşlik edene, canlıya, cansıza selam ver. Sevgi pıtırcığı ol demiyorum, asla. Şunu ayırt et istiyorum. Dışarıya gösterdiğin saygı ve nezaket aslında kendine gösterdiğin saygı ve nezakettir.  Hepimiz Bir’in parçasıyız, dışarıda gördüğün yine senin aksindir. Selam kelimesi köken olarak barışık ve güvende olmaktan gelir.  Bunu bilirsen canlı ya da cansızla selamlaşmanın ne anlamlı bir şey olduğunu da fark edersin.   

3-     Yaşamında Bekleme:  Bekleyerek ya da erteleyerek kenara koyduğun her şey ömrünün an hırsızıdır. Anları kaybetmenin toplamı yaşanmamış bir hayata mâl olur. Kendi ömrünün katili olma.

4-     Yaşamın İçinde Hareket Et: Tüm yaratımlar tek bir adımla başlar. Hayal kurmak, planlamak, istemek, seçmek hepsi birer adımdır. Fakat bunlar soyut şeylerdir. İsteklerinin gerçek olması için onları somutlaştırman gerekir. Enerjinin yaşamında bedenlenebilmesi için fiziki olarak hareket etmen gerekir. Şans oyunundan para çıkmasını istiyorsan önce kupon yapmalısın. Bulunduğun koşulları beğenmiyorsan, görünmez bağlarla bağlı değilsin yerini değiştirebilirsin (kolay olmasa bile kolaylaşmasına niyet edersen mutlaka kolaylaşacaktır).

5-     Yaşamın Müziğini Duy: Dinlemesini bilene evrenin hoş bir melodisi vardır. Sesi yumuşaktır, naiftir, her daim bizimle konuşur. Hangi yolda gittiğimize dair ipuçları verir. Yapman gereken tek şey zihninle değil yüreğinle dinlemeyi öğrenmektir.

6-     Yaşamında Geri Adım At: Evet, doğru okudun geri adım at. Şaşırdın değil mi? Süreç yasası hep ileri adımda işlemez. Yani, senin anladığın “ileri” anlamında işlemez. Gerektiğinde bir adım geriye çekilmek bize barış, dinlenme, durup izleme, gülümseyerek kendini takdir etme ve yeni planlar yapmak için fırsatlar sunar.

7-     Yaşamla Dans Et: Yaşamın içinde esnek ol, direnme. Hatırla, hayatında en çok direndiğin şey değiştirmeye en çok ihtiyacın olan şeydir. Hedefine giden yol istediğin yere çıkmadıysa derin bir nefes al, ver ve diğer yolları dene. Belki de yolun doğrudur da sadece yürürken yanlış şarkıyı söylüyorsundur (çok şikâyet ediyorsundur ki bu da yolunu zorlaştırır).

8-     Yaşamında Yavaşla: Doğanın nefes alış verişini izle. Hiçbir mevsimin gelmek için acele etmeden sırasını beklemesi ya da bir meyvenin olgunlaşmadan dalından kopmaması senin de dikkatini çekmiyor mu? Hayatın içinde koşarken tüm fırsatları ve güzellikleri kaçırırsın. Yavaşla, bu yaşam senin tadını çıkar.

9-     Yaşamını Paylaş: Sistemin en büyük yasalarından biridir denge yasası. Almak için önce vermemiz gerektiğini söyler naif ve kesin bir sesle. Doğada bir tek insan karşılığında almak (takdir edilmek, iyilik görmek, sevilmek v.b.) için verir. Oysa yasa en çok ihtiyaç duyduğumuza inandığımız şeyin, en çok vermemiz gereken şey olduğunu söyler.  Kalıcı ve hayırlı kazançlar istiyorsan önce “gerçekten”, “beklentisiz” vermeyi öğrenmelisin.

10-  Yaşarken Sev: Hem de çok sev. Bedenini, yaptığın yemeği, işini, komşunu, kışın yaprak döküp baharda yeşeren ağacı, yağmurun sesini, çöpünü yiyen sineği, suda yüzen balığı, dalındaki kirazı. Her gün kendine “Bugün beş tane şey seveceğim.” de. Tüm hücrelerinde hisset sevgiyi. Bakarsan görürsün, görürsen hissedersin, hissedersen seversin.


Hayatı hisset, , göz kırp, flört et, ondan memnun kal, ona teşekkür et, onu yaşa yaşa yaşa. 

13 Kasım 2017 Pazartesi





Korku kendi yarattığın bir canavar. Onun seni ele geçirmesine izin verme. Neden korkarız? Korku karşısında nasıl tepki veririz? Korkuyu nasıl yenebiliriz?




4 Kasım 2017 Cumartesi



Bilinçaltı yeni ile karşılaştığında o durumla ilgili negatif kaydı varsa değişime direnç gösterir. Peki, bunu neden yapar? Biz onu değişime ikna edebilir miyiz? Bu ne kadar sürer?

24 Ekim 2016 Pazartesi

YÜRÜYEREK ANDA KALMA MEDİTASYONU

"Yürüyüş insanoğlu için en iyi ilaçtır." demiş Hipokrat. Yürüyüşü ruh, beden ve zihin sağlığın için iyi bir aracı olarak kullanabilirsin. Hem böylece günlük meditasyonunu da yapmış olursun.  

Nasıl mı?

Yürürken omuzlarını geriye doğru at, sırtını dik, başını düz tut. Bu basit hareket özgüvenini yükseltirken aynı zamanda mutluluk hormonu salgılamanı da sağlayacak. Mutsuz ve depresif haldeyken kamburun çıkmış bir şekilde yere bakarak yürümen bu yüzden. Ayrıca yere bakarak yürümek bir düşünceye takılıp kaldığının da göstergesidir. Oysaki mutlu ve huzurlu olmak için en önemli şartlardan biri “an”da kalmaktır.

Nefesini burundan alıp, burundan ver.  Ağzınızı açmak istediğinde durup dinlen ve tekrar devam et. Buradaki püf nokta temponu burun nefesinle yürüyebilecek şekilde ayarlaman.

Müzik dinleme ve konuşma (telefon ve yanındaki kişi de dâhil). Müzik dinlerken veya konuşurken dışarıdan gelen hiçbir sesi fark edemezsin. Oysaki bizim meditasyondaki altın kuralımız neydi?  “An”da kalmak. Ayrıca yürürken konuşmak nefes alış verişini de bozar. En iyisi sen yalnız yürü.

Düşüncelerini kontrol et. Bir düşünceye takılıp kaldığını fark ettiğinde yukarıda yazılanlara geri dön ve etrafının farkına var.

Ve bana göre en önemli madde.  “Gülümse”. Gülümsemeden kasıt “sırıtma” değil. Yüzdeki belli belirsiz mutluluk hali, hafif tebessüm.

İşte hepsi bu.

Tebrikler! Yürüyüşünü bir “ANDA” kalma meditasyonuna dönüştürdün.

Peki, bu ne işine yarayacak? Gelecekte yaşıyorsan endişeli, geçmişte yaşıyorsan üzüntülüsündür. Anda kalmak seni tüm bu gereksiz negatif duygulardan temizler. Bu da ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak sağlıklı olman demektir. Eğer sağlıklıysan kendin için daha güzel bir yaşam oluşturabilirsin.

Kendi cennetini yaratmanın yolu anda kalabilmektir.


19 Mayıs 2016 Perşembe

İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 7

Bu yazı dizisinde 24 saat içinde hangi organın hangi saate pozitif ve negatif olduğunu yazıyorum. Takibinin kolay olması açısından organlara göre değil 24 saat üzerinden saat saat yazmaya devam ediyorum.

Saat 05:00 – 07:00 Arası (Pozitif) / 07:00 – 09:00 Arası (Negatif) – Kalın bağırsak

Akciğer 05:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken kalın bağırsak aktif hale gelir.

Besinler tahmini ince bağırsakta iki kalın bağırsakta ise yirmi saat kalırlar. İshal varsa ince bağırsakta bir hazım sorunu var, kabızlık varsa katılaşma süresinde uzama var demektir. Ruhsal açıdan blokaj sebebi de hemen hemen aynıdır. İshalseniz korktuğunuz ya da hazmedemediğiniz bir şey, kabızsanız bırakmaya direndiğiniz bir şey var demektir.

Sabah saat 05:00 – 07:00 arası ılık su içerseniz veya kuru meyve yerseniz kalın bağırsağınızın zehirleri atmasına yardımcı olmuş olursunuz.

Saat 07:00 – 09:00 arası kalın bağırsak pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 

İç organlarımızın pozitif ve negatif çalışma süreleri böyle. Şimdi kısaca bir üstünden geçeyim.

Mide pozitif çalışma saatinde ona gelen besinin değerinden çok besine yüklenen enerji ile ilgilenir ve bu dönemde yenilen / içilen her şey gün boyu sürecek ruh halinizi etkiler. Bu yüzden kim ne derse desin güne size ne iyi geliyorsa onu yiyerek / içerek başlayın. Dalak / pankreasın çalışma saatinde yapacağınız kahvaltı sizi yorar. Kalbin pozitif döneminde onu aşırı yağlı yemekler yiyerek yormayın. Açlığınızı giderecek kadar yemek yeterli olacaktır. İnce bağırsak için mümkünse öğlen bir ve üç arası dinlenin, biraz kestirin mümkün değilse en azından ağır işlerinizi ileri bir saate taşıyın. Mesane saati olan öğleden sonra üç ile beş arası ballıbabadan hazırlayacağınız bir fincan çay ile ileride olası idrar yolu enfeksiyonlarını engelleyebilirsiniz. Refleksoloji masajı yaptırıyorsanız böbreklerin saatinde yaptırmanız daha fazla fayda sağlar. Dolaşım sisteminiz için akşam yediden sonra özellikle de yatmadan önce bir şey içmeyin hele ki sütü asla. Genel enerji toplama saatinde soğuğa karşı hassaslaşıyorsanız herhangi ruhsal ya da bedensel bir dengesizlik yaşıyor olabilirsiniz, dikkat. Gece 23:00 – 01:00 arası düzenli olarak uyananlar mutlaka safra kesesini ve karaciğerini kontrol ettirmeli ve geceleri yağlı yemekleri yemeyi bırakmalılar. Karaciğer için gece 01:00 ve 03:00 arası uykuda olmanız çok önemli çünkü bir tek o saatlerde yenileniyor. Özellikle sigara tiryakilerinin sıkça yaşadığı sabah gıcığı akciğerin sabah üçle beş arası çalışıp kendine ait olmayan her şeyi kirpik tüyler tarafından dışarı atması ile oluşuyor. Sabah beş ile yedi arası içeceğiniz bir bardak ılık su veya kuru meyve ile kalın bağırsağınızın zehirleri daha kolay atmasına yardımcı olursunuz.

Hangi iç organ olursa olsun onun dinlenme saatinde onu çalıştıracak, zorlayacak şeyleri yemek / içmekten kaçının. Yemeklerden sonra uyku hali, ağırlık, hazımsızlık çekiyorsanız yediğiniz / içtiğiniz şeyle enerjiniz uymuyordur. Bunu dikkate alın. Isırganotu kimi için kansere çare iken kimi için zehirlenme sebebidir, hatırlayın. Sürekli aynı saatte uyanıyorsanız o saatin organına bakıp mutlaka kontrol ettirin.

Organlarınızın çalışma ve dinlenme saatlerini bilir, onları dinlerseniz elbette kazançlı çıkan siz olacaksınız. Yaşınız kaç olursa olsun yaşlanmaz, yaş alırsınız. Daha sağlıklı daha dinç daha üretken olursunuz.

Her şeyin ilacı sevgi. İnsan da her zaman sevdiğine özen gösterir üzerine titrer. Lütfen kendinizi seviniz, sevmeye önce içinizden başlayınız.

(bitti)


Sevgi ve huzurla kalın.

18 Mayıs 2016 Çarşamba

İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 6

Bu yazı dizisinde 24 saat içinde hangi organın hangi saate pozitif ve negatif olduğunu yazıyorum. Takibinin kolay olması açısından organlara göre değil 24 saat üzerinden saat saat yazmaya devam ediyorum.

Saat 23:00 – 01:00 Arası (Pozitif) / 01:00 – 03:00 Arası (Negatif) – Safra Kesesi

Enerji toplama işlemi saat 23:00 itibari ile biterken safra kesesi aktif halde çalışmaya başlar. Safra kesesi ince bağırsaktaki besinlerin işlenmesine yardımcı olur.

Gece saat 23:00 – 01:00 arası sürekli uyanıyorsanız. Safra kesenizi kontrol ettirin. Geceleri yağlı yemek yemekten uzak durun. Eğer safra kesenizden rahatsızsanız saat 23:00 – 01:00 arası yapılan ılık ve ıslak kompreslerin çok iyi geldiği söylenir. Kompresi yaparken bir yandan da yudum yudum sıcak çay içebilirsiniz (sakın soğuk içmeyin). Turp suyu, lavman ve vücudun sıcak tutulmasının da çok iyi geldiği bilinmektedir.Safra kesesi dinlenmeye zaman bulamayacağı için negatif saatte yapmamaya dikkat etmelisiniz.

Saat 01:00 – 03:00 arası safra kesesi pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 

Saat 01:00 - 03:00 Arası (Pozitif) / 03:00 - 05:00 Arası (Negatif) – Karaciğer

Safra kesesi saat 01:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken karaciğer aktif hale gelir.

Karaciğer en büyük zehir temizleme organıdır. Sadece biz uykudayken kendini yeniler ve hayatımız için çok önemli olan zehirlerden arınma işlemini yapar. Bu yüzden gece 01:00 – 03:00 arası karaciğeri yormamak çok önemlidir. Sigara ve alkol gece 01.00 – 05:00 arası insanı daha fazla yıpratır. Karaciğere en iyi gelecek şey bu saatler arası uykuda olmaktır. Ayrıca bedenin içeriden ısıtılması daha çok dinlenmemizi sağlar ki zaten o saatte yatakta olmak bu iş çözer.

Gece saat 23:00 – 01:00 arası sürekli uyanıyorsanız karaciğerinizi kontrol ettirin.

Saat 03:00 – 05:00 arası karaciğer pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 

Saat 03:00–05:00 Arası (Pozitif) / 05:00 - 07:00 Arası (Negatif) – Akciğer

Karaciğer saat 03:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken akciğer aktif hale gelir.

Akciğer bu saatte çalışarak oraya ait olmayan her şeyi kirpikli tüyler aracılığı ile dışarıya atılacak hale getirir. Sigara tiryakilerinin alışılmış durumu olan sabah gıcığının sebebi de budur.

Saat 05:00 – 07:00 arası akciğer pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 

(devam edeceğim)

Sevgi ve huzurla kalın.

15 Mayıs 2016 Pazar

KADIN BİR TEK KADIN DEĞİL

Bir arkadaşımın köşe yazısını okudum demin. Kalemi gayet iyidir. Yazısını okumaya başladığınızda sona nasıl geldiğinizi anlamadan bitiverir. Yine aynı keyifle okudum yazıyı. Bitirdiğimde yüzümde bir Mona Lisa gülüşü vardı. Önce kadınlara övgü dolu (?)  bu yazının neden ben de bu ifadeyi oluşturduğunu düşündüm sonra aynı tarzda yazılmış tüm yazıları, sözleri.

Kadın “cesur”du, “anne”ydi, “çiçek”ti, “kahraman”dı, “yaratan”dı, “toparlar”dı, “kol”du, “kanattı”. Yani düşününce “kadın” bir tek “kadın” değildi, diğer her şeydi. Hayatımızda ille kadına yük getiren bir anlam yükleyip sadece dişil enerjiliğini kabul edememiş olmak Mona Lisa gibi gülümsetmişti beni.

Mesela kadın “liman”dı. Affedersin de neden liman, pardon? Kadının ilişkideki temel kaydı güven duygusuyken neden eril enerji olarak ille sen sığınmak istiyorsun? Tamam, prizde bile dişi alan parça erkek sokulan parça da neden ille kadın o yükün altına girmek zorunda? Neden ille “liman” olduğunda kadın sayılıyor? Hayır, şöyle bir baktım da “Kadın demek şöyle şöyle demek.” diyenle, “Dur ya bu kadın nasıl olsa, vurayım kafasına alayım lokmasını.” diyen arasında anlam olarak hiçbir fark yok. Güya biri kadını yüceltip onurlandırıyor. Yok öyle bir şey. Bak şimdi canım benim, benim mesleğimde ara satır okumak diye bir tanım vardır. Bu söylenen şeyin aslında gerçekte ne söylenmek istediğine bakılmasıdır. Ben şimdi bir zahmet oradan baktım, iş hiç de öyle senin kadına yüklediğini sandığın anlam gibi değil. “Ben karıma çok yardım ederim.” diyen erkek sen mesela; erkek olarak karın senden fazla çalıştığı için çocuğuna bakıyorsun, aman ne güzel. Peki, kadın o kadar saat çalışmaya bayılıyor mu bakalım. Sen eril olarak kendi üzerine düşeni yapsan o, o saatlerde işte falan olmayıp zaten doğasının gereği çocuğuna seve seve bakacak. Ayrıca çocuk iki cinsiyetin birleşmesi ile yapıldığına göre zaten çocuğuna bakacaksın, lütufta bulunmuyorsun. Yani sen bunu yapıyorsun diye (açık yazmak zorundayım) ne iyi bir eş ne iyi bir baba ne de sorumluluğunu yerine getiren bir eril falan olmuyor, “Kadınıma sonuna kadar desteğim, elimden geleni yaparım.” adı altında eşine, eşinle birlikte aldığın ev kredisinin taksidini ödetiyorsun. (Bu örneğin maddi dengelerle bir alakası yok. Örneğimden kadın az erkek çok kazanmalıdır ya da erkek çalışmalı, kadın evde çocuk bakmalıdır gibi bir mana çıkarmayın)

Kadınlar / erkekler hadi gelin samimi olalım işler yine biraz karıştı. Eril / dişil enerjisi (tam karşılığı olmasa da hadi sizin anlayacağınız dilden erkek/kadın dengesi) böyle bir şey değil.

Kadınlar; kendi aç egolarınızı, aç duygularınızı ve değer duygunuzu doyurmak isterken aslında yine topun ağzına geliyorsunuz.

 Erkekler; kadını olmadık bir yerden yücelteceğim, yine sorumluluk duygusundan kaçacağım derken kendi cinsiyetinizi alaşağı ediyorsunuz.

Bir suçlu aramıyorum çünkü bulduğumu sandığım suçlu bu meseleyi çözmez. Oysa bize konunun kaynağını bulup, çözüm yolu geliştirmek yardımcı olur. Benim takıldığım kısım her davranış şeklinde neden ille de kadın tüm sorumluluğu, zoru alan kısım. Kadın zaten yaradılış olarak birçok konuda donanımlı, duygusal, narin ve yüklü. Bu durumda aslında liman değil gemi olmalı.

Bazı öğretilerde Tanrı’nın dişil enerji olduğuna inanılır. Bundan kasıt Tanrı ruj süren, çocuk ve kariyeri aynı zamanda yaparken bir eliyle yemek yapıp bir ayağı ile yerleri silen, dolgun memeleri olan aynı zamanda 90-60-90 vücut ölçülerine sahip olup “sığınılacak liman”dır demek değildir. Ooofff, bazı şeyleri ne kadar yanlış anlıyoruz.

Mesele kimin gemi olduğu falan da değil. Bakın anaerkillerde kadınların menstrüasyon dönemleri için topraktan ay evleri yapılırmış. Böylelikle hem kadınların bu dönemlerini rahat geçirmeleri hem de vücuttan çıkan kanın toprakla karışması sağlanarak gübre elde edilirmiş. İşin güzel yanı şu ki erkekler içinde güneş evleri yapılır onlarında kendilerini rahat hissetmesi sağlanırmış. İşte ben denge diye buna derim.

Tabii ki kadının yüceltilmesi, unutulanların hatırlanması çok güzel. Sadece bunu yaparken bir cinsi yüceltip diğerini yerin dibine sokmayalım. Ne kendimizi ne başkalarını kandırmayalım. Zaten yapmamız gereken şeyleri “Ay bakın ben ne kadar iyi bir erkeğim/kadınım.” ve yapmamamız gereken şeyleri “Kendim oturdum, erkeğime/kadınıma yemek yaptırıyorum, hadi bana alkış.” şeklinde göze soka soka yapmayalım.

Aslında çözüm basit. Önce dişil enerji ne demek, eril enerji ne demek bunu öğrenelim. Yaratıldığımız enerjinin ne olduğunu bilip ona göre davranalım. Çünkü kişiler kendi enerjilerinin (cinsiyetlerinin) ne anlama geldiğini bilmeden kendilerine ve karşı tarafa anlamlar yüklüyorlar. Yüklendikçe / yükledikçe başkalaşıyorlar. Sonra dengede kalalım, samimi olalım. Bunu başardığımızda su akacak yolunu bulacaktır. Abartmaya gerek yok.

Sevgiyle ve huzurla kalın.


14 Mayıs 2016 Cumartesi

BEDENİMİZ, İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 5

Bu yazı dizisinde 24 içinde hangi organın hangi saate pozitif ve negatif olduğunu yazıyorum. Takibinin kolay olması açısından organlara göre değil 24 saat üzerinden saat saat yazmaya devam ediyorum.

Akşam Saat 19:00 – 21:00 Arası (Pozitif) / 21:00 – 23:00 Arası (Negatif) – Dolaşım Sistemi

Böbrek saat 19:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken dolaşım sistemi aktif halde çalışmaya başlar.Saat 19:00 – 21:00 arası kan dolaşımı aktif olduğundan vücut enerjisi çok yüksektir. Vücut uyku haricinde tüm eylemleri gerçekleştirmek ister.

Bu saatlerde çocukları uykuya zorlamamak hatta ders çalışma saatlerini bu saate bırakmak çok daha faydalı olacaktır.Eğer çocuğunuzun sorunsuz bir uyku uyumasını istiyorsanız ya saat 19:00’dan önce yatırın ya da 21:00’dan sonra (hatta 23:00 en uygunu olur).

Saat 21:00 – 23:00 arası dolaşım sistemi pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 

Akşam Saat 21:00 - 23:00 Arası (Pozitif) / 23:00 - 01:00 Arası (Negatif) – Genel Enerji Toplama

Dolaşım sistemi saat 21:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken genel enerji toplama saatimiz aktif hale gelir.

Bu saatlerde beden daha bir enerjik olur. Hele akşamınız güzel geçmişse sabaha kadar uyumasanız bile güne dinç başlarsınız. Bana kalırsa bu saatleri uyumak, boş boş oturarak geçirmek yerine verimli hale getirmek en güzeli.

Eğer bu saatler arası soğuğa karşı duyarlılığınız artıyorsa. Bedeniniz size bir şey fısıldıyor demektir. Bedensel ya da ruhsal olarak dengeden kaymış olabilirsiniz. Bu sinyali değerlendirip mutlaka bedensel ve ruhsal bir tarama yapın.

Saat 23:00– 01:00 arası enerji toplama saatimiz aktiflikten dinlemeye geçer.

(devam edecek)

Sevgi ve huzurla kalın.




12 Mayıs 2016 Perşembe

BEDENİMİZ, İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 4

     Bu yazı dizisinde 24 içinde hangi organın hangi saate pozitif ve negatif olduğunu yazıyorum. Takibinin kolay olması açısından organlara göre değil 24 saat üzerinden saat saat yazmaya devam ediyorum.

Öğlen Saat 13:00 – 15:00 Arası (Pozitif) / 15:00 – 17:00 Arası (Negatif) – İncebağırsak

Kalp öğlen saat 13:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken ince bağırsak aktif halde çalışmaya başlar. Kalp çalışması ve kan dolaşımı bu saatlerde yavaşlarken iyi bir hazım için ince bağırsak bedenin bir mola vermesini ister. Bu sebeple öğlen yemek sonrası hele birde ağır bir yemek yenmişse ağırlık çökmeye başlar.  

İnce bağırsak sinir sistemi tarafından yönetildiğinden her türlü gerginlik, stres onu rahatsız ederek blokaj oluşturur. Bu saatlerde mümkünse negatif ortamlardan uzak durmak (acılı şarkılar, filmler, haberler izlememek, negatif insanlarla görüşmemek gibi) ve öğle tatilini biraz daha uzatmak öğleden sonraki saatlerde bizim daha çok enerjik olmamızı sağlayarak üretkenliğimizi arttırır. 

Saat 15:00 – 17:00 arası ince nbağırsak pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 

Öğleden Sonra Saat 15:00 - 17:00 Arası (Pozitif) / 17:00 - 19:00 Arası (Negatif) – Mesane

İnce bağırsak öğlen saat 15:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken mesane aktif halde çalışmaya başlar.

Zehirlerimizden arınmak, idrar yolları enfeksiyonlarından kurtulmak, kanı temizlemek için saat 19.00‘a kadar içilen her türlü içecek (her türlü derken sağlıklı olanlarını kastediyorum) en uygun saatlerdir. Ayrıca bu saatlerde idrar söktürücü özelliği olan ballıbaba otundan demlenerek içilen çay, ileri dönemde olası bir idrar yolu sorununu da ortadan kaldırır.

Saat 17:00 – 19:00 arası mesane pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 

Öğleden Sonra Saat 17:00 - 19:00 Arası (Pozitif) / 19:00 - 21:00 Arası (Negatif) – Böbrek

Mesane öğleden sonra saat 17:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken böbrek aktif halde çalışmaya başlar.

Günün 17:00 – 19:00 saatleri arasında vücut zehirlerden arınmak için en verimli saatlerini yaşar. Bu saatlerde yapılan refleksoloji masajı her zamankinden daha faydalıdır (her zamankinden daha fazla canınız yansa da bu vücudun masaja cevap verdiği anlamına gelir).

Mümkünse saat 19:00’dan sonra özellikle yatmadan önce içme işlemine son verilmesi vücut için faydalıdır. Süt ve kakaodan uzak durulmalıdır. Bilinenin aksine süt bu saatlerden sonra bedenimiz tarafından işlenemediği için böbreklerimize yük olur. Yetişkinlere oranla daha çok bilinçaltı ile hareket eden çocukların ve saf bilinçaltı ile hareket eden bebeklerin süt içmeye direnmelerinin asıl sebebi budur. Çünkü bedenleri için neyin gerekli olup olmadığını bizden daha iyi bilirler. Süt bir içecek değil yiyecektir.

Saat 19:00 – 21:00 arası böbrek pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 
(devam edecek)

Sevgi ve huzurla kalın.



20 Kasım 2015 Cuma

İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 3

           Bu yazı dizisinde 24 saat içinde hangi organın hangi saate pozitif ve negatif olduğunu yazıyorum. Takibinin kolay olması açısından organlara göre değil 24 saat üzerinden saat saat yazmaya devam ediyorum.

         
      Sabah Saat 9:00 - 11:00 Arası (Pozitif) / 11:00 - 13:00 Arası (Negatif) – Dalak / Pankreas

            
          Mide saat sabah 9:00 itibari ile kendini dinlenmeye ve yeniden yapılandırmaya alırken dalak ve pankreas aktif halde çalışmaya başlar. Bu yüzden 9:00’dan sonra yapılan kahvaltılar insanı yoracağından ağır gelebilir.

9:00 - 11:00 arası çocuklar başta olmak üzere tatlı / şeker krizine gireriz. Pankreasın görevi de kan şekerini kontrol etmek olduğundan bağlantılı olarak yiyeceğimiz her tatlı gıda (miktarı önemli değil) kan şekerini yükseltecek onu normal seviyeye getirmeye çalışan organımızın yorulmasına sebep olacaktır. Bu da enerjimizin düşmesine ve gün içinde ilerleyen saatlerde canımızın daha çok şekerli gıdalar istemesine sebep olur. En iyisi bu saatler arasında şekerli hiçbir şey yememektir.

Dalak en verimli zamanındadır bu yüzden enfeksiyonlarımız sabahtan öğlene kadar daha çabuk iyileşir. Ayrıca bu iki saatte eleştiri ve sevgisizliğe karşı daha hassas oluruz. Bana kalırsa tatlıya ihtiyaç duymamızın sebebi de budur. Çünkü duygusal bedende sevgi eksikliği yaşadığımızda fiziki bedende tatlıya daha çok gereksinim duyarız. Bu tatlı sevmeyenler sevgiye doymuşlar demek değildir. Fakat bunu burada uzun uzun anlatıp konuyu dağıtmayayım. 

Saat 11:00 – 13:00 arası pankreas / dalak pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır.  

Sabah Saat 11:00 - 13:00 Arası (Pozitif) / 13:00 - 15:00 Arası (Negatif) – Kalp

Pankreas / dalak saat sabah 11:00 itibari ile kendini dinlenmeye alırken kalp aktif halde çalışmaya başlar.

Kalp bu kadar aktif halde çalışırken aşırı yemek yemek doğru değildir. En ideali açlığımızı giderecek kadar yemektir. Kendimizi aşırı yoracak işleri de başka bir saate kaydırmak akıllıca olacaktır. Eğer bedensel güç gerektiren işlerde çalışmıyorsanız bu saatte hazır gıdalardan ve aşırı ağır yemeklerden uzak durmanız yararınıza olur.

Saat 13:00 – 15:00 arası kalp pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır. 

Sevgi ve huzurla kalın.



19 Kasım 2015 Perşembe

İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 2


       Her organın geçen haftalarda yazdığım ruhsal, zihinsel ve bedensel ritim benzeri bir ritmi vardır. Tüm gün (24 saat) içerisinde hepsinin iki saat pozitif (çok aktif) ve hemen arkasından iki saatlik bir negatif (dinlenme ve yeniden yapılanma) devresi vardır. Bu ritim her gün, her organ için aynı saatlerde gerçekleşir. Organlarınızın ritmini bilmek sizin daha sağlıklı yaşamanıza yardımcı olur. Ebeveynler ve eğitimciler bu ritimleri bilerek çocukların uyku ve ders çalışma programlarını hazırlarlarsa çocuğun daha uyumlu olduğunu gözlemleyeceklerdir.

 Takibinin kolay olması açısından organlara göre değil 24 saat üzerinden saat saat yazacağım.

Sabah Saat 7:00 – 9:00 Arası (Pozitif) / 9:00 – 11:00 Arası (Negatif) / Mide

            7:00’de kalınbağırsak görevini tamamlamış ve dinlenmeye çekilmiştir. Artık midenin saatidir. Mide 7:00 – 9:00 arası tüm gücüyle çalışmaya ve siz ne yiyorsanız ondan enerji toplamaya başlar.

Burada çok önemli olan bir husus var. Enerji, yediğiniz şeylerden ziyade düşüncelerinizden depolanır. Mide bu iki saatte zihin ile iş birliği içinde olur ve bu pozitif devresinde yediğinizden çok kalktığınız andan itibaren ki ruh halinizin enerjisini depolar.  Bu da çoğu kez tüm gününüzün nasıl geçeceğini belirler. “Güne gülümseyerek” başlamanın etkisi burada da bir kez daha önemini gösterir. Kendinizi doğru dinlerseniz size neyin iyi geleceğini sizden başka kimse bilemez. O yüzden uzmanların sabahları o yenmeli bu yenmemeli demelerini bir kenara bırakın.  Bu saatte size kendinizi iyi hissettirecek şeyleri yiyin. Bu iyi enerji depolamanız için yardımcı olur.

Okuduğum bir kitapta şöyle yazıyordu, “Hiç kimse bir sabah somurtkanı olarak dünyaya gelmez. Ya kendimiz oluruz ya da kendimizi oldurturuz.”. Özetle bu saatin formülü şudur; huzurlu, gülümseyen, şükreden ve sakin biri ol. Etrafında birileri varsa ona mutlaka gülümseyerek “Günaydın.” de. Gazeteden ve haberlerden uzak dur.

Saat 9:00 – 11:00 arası mide pozitiften negatif devreye geçerek kendini dinlemeye alır.  O yüzden bu saatlerde bir şey yemek mideyi aşırı yoracağından (ki zaten önceki iki saat tam gaz çalışmıştır) doğru değildir.

Sevgi ve huzurla kalın.

30 Eylül 2015 Çarşamba

İÇ ORGANLARIMIZ VE RİTİMLERİ 1

Siz de duymuşsunuzdur gece 1:00-3:00 arası mutlaka uykuda olunması gerekir. Öğlen 13:00- 15:00 arası şöyle tatlı bir uyku basar insanı. Bazen saati fark etmez yemek sonrası bir ağırlık çöker insana. Bu durumların hepsi bedenimizin işleyişi ve ritimleri ile ilgilidir. Bize, en önemli ihtiyacımız olan “kendini dinlemek / izlemek” öğretilmediğinden hepimiz tek tip kuralların içine sokulmaya çalışıyoruz. Oysaki sadece beden işleyiş kodlarımız aynı. Gerisi tamamen sizin içinize aldığınız somut ve soyut hale gelmiş enerjilerle alakalı.

Ne demek istediğimi biraz daha açayım. Hepimizin bedensel işleyiş programı aynıdır. Yani tek tip çalışır. Kalp kanı pompalar, mide yediklerimizi işler, beyin komut verir. Siz bedeninize somut hale gelmiş bir enerji soktuğunuzda (domates, patates, havuç, içecek gibi) bunları işleme ve ayrıştırma şekli de aynıdır. Buradaki tek fark sizin kayıtlarınıza göre yediğiniz şeyi zararlı ya da yararlı hale getirmenizdir. Sarımsağın tansiyonunuzu yükselttiği ile ilgili bir kaydınız varsa yükseltir (isterseniz o yemeğin içinde sarımsak olduğunu bilmeyin ve yerken hiç hissetmeyin yine de tansiyonunuz çıkar. Çünkü bilinçaltı bilincin fark edemediği her şeyi fark eder). Kahve uyku kaçırır kaydınız varsa uykunuz kaçar. Bir de bedenimiz ve yediklerimiz / içtiklerimiz arasında enerjisel bir uyumsuzluk vardır. Isırgan kansere iyi gelen bitki ünvanını alacak kadar popüler olmasına rağmen bizzat tanık olduğum bir kişide zehirlenme sebebidir. İşin özü şudur. Bir şeyin sizin için yararlı olup olmamasını sağlayan zihninizdir. Kendilerini çok güçlü bir dönüşüm makinası olarak tanımlayabiliriz. Bu yüzden her yiyecek / içecek enerjisi bedeninizle uyum içinde olmayabilir (sizi hasta edebilir).

Önce kendinizi iyi gözlemleyin, bedeninizi dinleyin. Dinlemeyi öğrendiğinizde bedeninizin sesini duyacaksınız. Size kalıplaşmış kuralara uymadan neye, ne kadar ihtiyacı olduğunu ya da olmadığını söyleyecek.

Topraktan çıkanı gönül rahatlığı ile yiyin / için. Topraktan çıkanla beslenenlerden mümkün olduğunca uzak durun. Merak etmeyin topraktan çıkanla beslenenlerin, besin değeri olarak topraktan çıkanla bir karşılığı var. Bu ayrıntıyı atlamadığınızda unutkan da olmazsınız eklem veya kas ağrısı da çekmezsiniz. İkinci olarak bir şeyi yedikten / içtikten sonra sizde halsizlik, yorgunluk, ağırlık, şişkinlik yapıyorsa yediğiniz / içtiğiniz şeyin enerjisi ile bedeniniz uyumlu değildir. İsterse dünyanın en sağlıklı yiyeceği / içeceği olduğu iddia edilsin onu, siz kendi bedeninizden uzak tutun.

Eh bu kadar açıklamadan sonra birine iyi gelen bir şeyin diğerine iyi gelmeyebileceği anlaşılmıştır sanırım. Son olarak siz siz olun kimsenin yeme miktarı ve düzeni üzerinde otorite kurmaya kalmayın. Kimi 8 ve az öğünle dengesini kurar kimi tek ve çok öğünle. Tek doğru olmayan alternatifsiz tek tip beslenme şeklidir.

Bu yazım beslenme uzmanı köşe yazısı gibi oldu farkındayım. Elbette haddimi biliyorum o yüzden son satırlara not düşeyim. Yazdığım şeyleri tamamen yediklerimizin enerjisi ile beden enerjimiz arasındaki uyumu açısından değerlendirerek yazıyorum. Yazıyı okumayı bitirdiğinizde “Ayşen’in işi ile bu beslenme meselesinin ne alakası var?” diye düşünüp güzel kafacığınızı yormayın.

Bu yazı dizisinde kendinizi daha iyi hissetmeniz ve sağlıklı olmanıza yardımcı olacağını düşündüğüm iç organlarımızın ritimlerini yazacağım.


Sevgi ve huzurla kalın.

10 Eylül 2015 Perşembe

BENİM VEBALİM NE KADAR?

Yaşadığım güzel ülkede bunca acı varken ben bu hafta hiçbir şey yokmuş gibi yazılarıma kaldığım yerden nasıl devam edeyim? Aslında, içim bu kadar yanıyorken bundan sonra nasıl devam edeyim?

Evet, biliyorum ilk defa yaşanmıyor bu acılar ve ne yazık ki aydınlık sarmadıkça ruhlarımızı son da olmayacak. Yaşamda her zaman kaldığı yerden akacak. Fakat en çok bugün içim yanıyor. Belki büyüdüm ve gerçekleri gördüm. Belki büyüdüm ve bu oyunun bir parçası olduğumu gördüm. Belki büyüdüm ve yaptıklarım/sustuklarım ya da yapmadıklarım/susmadıklarım yüzünden olanları gördüm. Belki de büyüdüm ve hepsinde birden kendimi gördüm. Belki bu yüzden onca eve düşen ateşin hepsi benim kalbime düştü, ruhumu alev alev yaktı. Ne garipmiş insan ruhunun bir yandan bu kadar yanıp diğer yandan üşüyüp buz kesmesi.

Bazı arkadaşlarım şu an sistemi (yazılarımı takip edenler bilir, “sistem”den kast ettiğim evrenin görünen ve görünmeyen yasalarının işleyiş şeklidir) bu kadar sorgulamamı anlayamıyorlar. Ben ki sistem yasalarını, tekâmül sürecini bu kadar iyi biliyorken, olayları bu gözle değerlendiriyorken nasıl oluyor da sükûnetimi koruyamıyorum? Her zaman baktığım pencerem, bildiklerim nerede? Bunun tek cevabı benim de insan oluşum olabilir mi? Bu cevapla sıyrılabilir miyim işin içinden?

Anlaşılamayan; yaşanan haksızlığı, ikiyüzlülüğü, bencilliği içimde dönüştüremeyip yükselttiğim öfke enerjim sanırım. Anlatamadığımsa; dönüştüremediğim öfke enerjim değil beni darmaduman eden, bu güne kadar inandıklarım, inançlarım. Ben yaptıklarımızın da yapmadıklarımızın da karmamızı etkilediğine ve kelebek etkisine inanlardanım. Bu yüzden sık sık kendimi sorgularım.  Evet, ben acıları birebir yaşamıyorum fakat bu kadar yakınımda (uzakta olunca yok mu sayıyordum?) ve gittikçe büyüdüğüne göre benim hiç mi payım yok? Çünkü bu iş artık siyaseti çoktan geçti de insanlığın sınırlarına dayandı. Ve tüm bu olup bitende bilerek ya da bilmeyerek benim de payım varsa ve ben bunu hala anlamamışsam. Vah ki ne vah… O zaman yazık oldu onca enkarneye. 

Şimdi bir yandan tüm bunları düşünürken kalbim işi bırakmak, düşüncelerimse büyük sandıklara girmek isterken, işte tam da şimdi huzurum bavulunu toplayıp gidiveriyor. Ve yavaşça eğilip kulağıma Rahibe Teresa “Huzurumuz kalmadıysa, birbirimize ait olduğumuzu unuttuğumuzdandır.” diyor. Utanıyorum, gözlerim nemli soruyorum, “Sistem, benim vebalim ne kadar?

Sevgi, huzur ve barış içinde kalın. 

27 Ağustos 2015 Perşembe

ACI TORBASI (BİR SUFİ ÖYKÜSÜ)

        Bir adam çok acı çekiyormuş ve her gün Tanrı’ya dua edip:

“Neden ben? Başka herkes çok mutlu görünüyor, ben neden böyle acı çekiyorum?” diyormuş.

Bir gün büyük bir umutsuzlukla Tanrı’ya dua etmiş:

“Bana başka herhangi birinin acısını verebilirsin. Onu kabul etmeye hazırım ama benim acımı al. Artık dayanamıyorum.”

O gece güzel ve çok açıklayıcı bir rüya görmüş. Rüyasında Tanrı’nın gökyüzünde görünüp herkese:

“Bütün acılarınızı tapınağa getirin.” dediğini görmüş.

Herkes kendi acısından bıkmış durumdaymış aslında. Herkes hayatının bir döneminde,

“Herhangi birinin acısını kabul etmeye hazırım ama benimkini al, benimki çok fazla, dayanılmaz.” diyormuş.

Böylece herkes kendi acılarını torbalara doldurmuş, tapınağa gitmiş. Herkes çok mutlu görünüyormuş. Artık dualarının kabul olduğunu düşünüyorlarmış. Bizim adam da tapınağa koşmuş. Tanrı:

“Torbalarınızı duvar kenarına koyun.” demiş.

Bütün torbalar duvar kenarına konmuş ve Tanrı:

“Şimdi seçebilirsiniz.” demiş. “Herkes istediği torbayı alabilir.”

Ve şaşırtıcı bir şey olmuş. Bu her zaman dua eden adam herkesten önce kendi torbasını seçebilmek için duvar kenarına koşmuş. Ama çok şaşırmış çünkü herkes kendi torbasına koşuyor ve tekrar onu seçmekten mutlu görünüyormuş.

Neden?

Çünkü herkes ilk defa başkalarının sefaletlerini, acılarını görüyormuş. Onların torbaları da büyükmüş, hatta çok daha büyük. Ve aslında insan kendi acılarına alışıyormuş. Şimdi başka birinin acı torbasını seçmek... Torbada ne tür acılar olduğunu kim bilebilir ki? Uğraşmak niye? En azından kendi acılarını tanırsın, onlara alışmışsındır, katlanılabilirler. Yıllarca onlara katlanmışsındır niye bilinmeyeni seçesin? Herkes evine mutlu bir şekilde dönmüş. Hiçbir şey değişmemiş aynı acıları geri götürmüşler. Herkes kendi torbasını alabildiği için mutluymuş ve gülümsüyormuş. 

Ertesi sabah Tanrıya dua etmiş ve “Rüya için teşekkür ederim.” demiş. “Bir daha asla böyle bir şey istemeyeceğim.”
                                                                                                       

                                                                                             BİR SUFİ ÖYKÜSÜ

“Sen bana her ne verdiysen iyidir, benim için iyi olmalı ki bana verdin.”  OSHO

19 Ağustos 2015 Çarşamba

BUDHHA

 “Öfkeden vazgeç. Gururdan vazgeç. Bağlı kaldığın hiçbir şey kalmayınca, üzüntünün ötesine gidersin. Öfke dikkatsizce kullanılan bir araba gibidir. Öfkesine sahip olmayı bilen ise üstadıdır arabanın. Diğerleri zar zor iplerini tutabilirken nezaket ile öfkeyi yen. Cömertlik ile aç gözlülüğü yen. Gerçek ile yalanı yen. Gerçeği konuş. Verebileceğinde her zaman cömert ol. Asla öfkeli olma. Bu adımlar seni üstün zihine götürecektir. Bilge olan kimseyi incitmez. Bilge olanlar, bedenlerinin üstadıdır ve sınırsız diyara, üzüntünün ötesine giderler. Mükemmelliği arayanlar, gece gündüz arzularını yenmeyi öğrenmeli. Eski bir deyiştir. "Sessiz kalırsan ayıplarlar, çok konuşursan ayıplarlar, az konuşursan ayıplarlar." Ne yaparsan yap seni yine ayıplarlar, çünkü dünya her zaman övmek ve ayıplamak için bir neden bulur. Ancak kim ayıplayabilir, tüm dünya üzerine güneş gibi açan, onurlu ve dürüst, bilge ve akıllı altın gibi parlayan bir insanı? Aydınlanmış bir insandır sözlerine, düşüncelerine ve zihnine hakim olan. İşte onlar gerçekten aydınlanmayı hak ederler.”


“Bizim olan her şey düşüncelerimiz sonucundadır. Düşüncelerimizde kurulur, düşüncelerimizde oluşur. Eğer bir kimse kötü düşünceyle konuşur ya da davranırsa onu tıpkı tekerleğin kağnı çeken bir öküzü izlemesi gibi, acı izler."


“Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun.”


“İnsan hayatı aslında acılardan ibarettir. Bu acıların sebebi bencil ve doymak bilmez isteklerdir. İnsanın bencilliği ve istekleri sona erdirilebilir. Sonuçta bütün bu doymak bilmez arzu ve iştah ortadan kaldırıldığında, ulaşılan durum nirvana olarak adlandırılır. Bencillik ve isteklerden kaçışın yöntemi, "Sekiz Katlı Asil Yol" diye adlandırılır: Doğru görüş, doğru niyet, doğru konuşma, doğru hareket, doğru geçim kaynağı, doğru çaba, doğru düşünme ve doğru meditasyon.”

Buddha


Sevgi ve huzurla…