4 Temmuz 2014 Cuma

KIR İÇİNDEKİ ZİNCİRİ


Yoruldun, kendini yalnız hissediyorsun... Çok garip, oysaki herkesi memnun etmeye çalıştın ve  "elâlem ne söyler?" diye kendini paraladın. Ve hâlâ yorgun ve yalnızsın.

 İki türlü yalnızlık yaşarız, ilki insanlarla iletişim kuramayarak oluşturduğumuz yalnızlık, İkincisi ve ağır olanıysa varoluşsal yalnızlık. Schopenhauer ölümüne yaklaşırken kaleme aldığı üç makalesinden ilkinde şöyle  der: Maddi hiçbir şey yalnızlığı dindiremez çünkü sahip olmanın bir sınırı yok, en sonunda da malların sana sahip olur.

İkinci makalesi "elâlem ne söyler?" başkalarının düşüncelerini önemseyerek  hayatımıza yön vermemizle ilgilidir. Ve der ki: Endişelerimizin, korkularımızın yarısından çoğu başkalarının bizim için ne düşündüğü kaygısından gelir ve bu zehirli bir dikene benzer,  bunu çıkartıp atmadıkça yaşayamaz ve biz olamayız.

Son makalesinde de tek önemli olanın "bizim ne olduğumuz" olduğunu vurgular ve ekler “Bizi rahatsız eden ‘şeyler’ değil, bizim 'şeyleri' nasıl yorumladığımızdır.” Yani hayatın, başına gelenleri yorumlama biçiminle şekil alır. Algılarımız hislerimizi, hislerimiz tepkilerimizi, tepkilerimiz deneyimlerimizi belirler.

Elinde mikrofonla deli gibi şarkı söylemek isterken sırf ailen öyle istiyor diye tıp okumadın mı? Sadece kendine ait bir alan istediğin için evden ayrılmayı planlarken etraf ne söyler diye oturduğun yerde oturmadın mı? Sevdiğin erkek senin hakkında yanlış düşünmesin diye ilk adımı onun atmasını beklemedin mi? Ve erkek! sırf reddedilme korkusuyla o sevdiğin kıza açılamayıp belki de yaşayacağın harika bir ilişkiyi sonsuzluğa göndermedin mi? Kaç kişi sırf bu ‘elâlem ya da ne düşünür’ denen ruh emici yüzünden mutsuz bir evliliği devam ettirmek zorunda kaldı? Ve yine kaç kişi aynı sebepten kim olduğunu keşfedemeden taşıyamayacağı sorumluluklar aldı?

Belki bu sayede içindeki sesi susturuyor kendinle yüzleşmiyorsundur ya  da  "evet ama"ların arkasına saklanıp korkuna kılıf buluyorsundur kim bilir? Sebep ne olursa olsun tamam da nereye kadar. Bilmiyorsun aslında ölüm değil insanı korkutan. Son nefesini verirken hiç yaşamamış olduğunu anlamak. Gerçekten hiç yaşamamış olmak. Düşün, ya bugün hayatının son günü olsaydı?

Herkesi aynı anda mutlu edemezsin. Aslında sen mutlu değilsen kimseyi mutlu edemezsin. Dışarıya olan bağımlılığından özgürleşip özünle barış. Kendinle barışık olmanın yolu kendini olduğun gibi sevmekten geçer. Bu hayat senin artık bunu fark et ve hayatına sahip çık. Dışarıda olan her şey gelip geçici artık bunu anla. Her şey ama her şey senin karşındakine yüklediğin anlamla şekillenir. Sen karşındakine ya da bir olaya ne değer yüklersen  onu nasıl algılar ve değerlendirirsen o da öyle var olur.6

Ve sen "elâlem". Birisinin, kendi iradesiyle bir şeyi yapmasına engel olduğunda onun kendi deneyimini yaşama hakkını elinden alırsın. Fark et! sen bir karar verme mercisi değilsin. Bırak o ne yaparsa yapsın. Herkes sadece kendi yaptıklarından sorumlu

Sevgi ve huzurla...

0 yorum:

Yorum Gönder