o da seni arıyor |
“Birini sevmeye beni benden daha iyi kimse ikna edemez.” İclal AYDIN
(İzninle, senin için bu satırları yazarken bana eşlik eden Farid
Farjad’ın sana da okurken eşlik etmesini önereceğim. Goleh Pamchal’dan başla
Golha’yla bitir. Belki sen Masti’yle başlayıp Amad Amma ile bitirmek istersin.
Hiç fark etmez, bırak gözlerin satırlarda gezinirken müzikte ruhunda gezinsin…
Teşekkür ederim).
“Aşk, kişinin kendini ikna etmesidir aslında.” diye bir şey okumuştum
bir kitapta. Sanırım İclal Aydın’ın kaleminden çıkmıştı yine. Nasıl aşık
oluyoruz düşündünüz mü hiç? Neye göre kalbimiz atma ritmini hızlandırıyor?
Neden içimizde bir kelebekler imparatorluğu kuruluyor? Akıl yürekle yer
değiştiriyor? Gözler neden milyarlarca insan içinden yalnız onu görüyor? Onu
ilk gördüğümüzde aslında belki de onun sadece bir tek şeyinden hoşlanırken
nasıl bir anda tüm dünyamız o oluyor? Çünkü hep bir yanımız eksik. Ruhumuz,
yaşamımız, geleceğimiz hep eksik. Ve biz sanıyoruz ki bu eksiklik “onunla”
dolar. Ancak o zaman tam ve bütün oluruz. Ancak o zaman mutlu ve yaşamış
oluruz.
Daha kendimizi tanımıyorken, “Beni ne mutlu eder?” sorusuna bırakın
cevap bulmayı henüz kendimize sormamışken; bakışını, gülüşünü, kariyerini
beğendiğimiz birine AŞK diye bir anlam yüklüyoruz. Onun kim olduğunu bilmeden,
daha da kötüsü bilmek istemeden. Ona kendi hayallerimizin kadınını/erkeğini
yükleyiveriyoruz. Shakespeare'in de dediği gibi “beğendiğimiz bedenlere hayalimizdeki
ruhları koyup aşk sanıyoruz”. Sonra zaman ilerliyor ve AŞK’tan çatırdama
sesleri geliyor. Aslında her şey tam da olması gerektiği gibi oluyor. Sadece
karşımızdakine zorla giydirmeye çalıştığımız “hayalimiz” dar geliyor. Belki de
o haklı olarak bu anlamı yüklenmek istemiyor. Artık şikayetler başlıyor. Hatayı
nerede yaptık? Oysa onu sadece sevdik. Ondan da sevgimize karşılık bekledik, ne
var bunda? Bir meslektaşım, kendisi her fırsatta sürpriz yapan ve karşılığında
sadece kuru teşekkür aldığı sevgilisinden dert yanmaya giden danışanına “Peki
sevgiliniz sürpriz seviyor mu?” diye sorduğunda “Hayır asla hoşlanmaz ama ben
sürpriz yapmayı çok seviyorum.” cevabı alıyor. O zaman sen sevgilini mutlu
etmek için değil de sadece kendini memnun etmek için davranırken nasıl olur da
“Ben onun için her şeyi yapıyorum yine de mutlu olmuyor.” diye yakınabilirsin.
Biz ona değil, kendi yarattığımız “hayal”e aşık oluyoruz. Sonra başta
söylediğimiz yalanların tersini ilişkiyi bitirmek için söylüyoruz. “Zaten beni
hiç hak etmemiştin.” gibi.
Aşk sadece bir yansıma aslında. Ahh!! İlk önce kendimizi sevmeyi ve
kendi kendimize yetmeyi öğrensek. Eksik parçalarımızı bulup, kabul edip yine
onu kendi içimizdeki sonsuz kaynakla tamamlasak. Hem o zaman kaybetme korkusu
da yaşamayız biliyor musun? Çünkü eksik olan parçan onda değildir. “Kendi
puzzle”nı yine kendi parçanla tamamlarsın ve o yüzden korkmazsın onun bir gün
gitmesinden çünkü bilirsin artık kendi kendine yeteceğini ve bilirsin yaşamına
konuk olanın sadece seni sevmeye ve sevgiyle çoğaltmaya geldiğini. Artık sadece
sevmek istediğin için seversin. Belki yine düşersin, yüreğin ve dizlerin kanar
tekrar tekrar. Olsun sen de tekrar tekrar kalkabilirsin. Aslolan sadece sensin,
güç sensin, yara da sen merhem de sensin.
Şimdi bak bakalım eksik parçaların ne? Bir düşün bakalım giden kaç
kişiye o parçanı/parçalarını yüklemeye çalıştın? Bak bakalım eksik parçanı
tamamlayacaksın diye kaç parçanı verip listene yeni eksik parçalar ekledin?
Acelen yok sakin sakin düşün ve bul. Sevgiyle, cesaretle topla hepsini. Hem
kendini tamamla hem de onu kurtar taşıyamayacağı yüklerden. Sonra bırakıp
kendini izin ver onun sadece seni sevmesine. Ona aşktan başka anlam yükleme.
Önce kendini sevmeden sevemezsin yeni geleni. O da seni arıyor buna
garanti veririm. Er ya da geç bulacaktır seni, erken olmasını dilerim.
Sevgi ve huzurla…