Yoruldun,
kendini yalnız hissediyorsun... Çok garip, oysaki herkesi memnun etmeye
çalıştın ve "elâlem ne
söyler?" diye kendini paraladın. Ve hâlâ yorgun ve yalnızsın.
İki türlü yalnızlık yaşarız, ilki insanlarla
iletişim kuramayarak oluşturduğumuz yalnızlık, İkincisi ve ağır olanıysa
varoluşsal yalnızlık. Schopenhauer ölümüne
yaklaşırken kaleme aldığı üç makalesinden ilkinde şöyle der: Maddi hiçbir şey yalnızlığı dindiremez çünkü
sahip olmanın bir sınırı yok, en sonunda da malların sana sahip olur.
İkinci
makalesi "elâlem ne söyler?" başkalarının düşüncelerini
önemseyerek hayatımıza yön vermemizle
ilgilidir. Ve der ki: Endişelerimizin, korkularımızın yarısından çoğu
başkalarının bizim için ne düşündüğü kaygısından gelir ve bu zehirli bir dikene
benzer, bunu çıkartıp atmadıkça
yaşayamaz ve biz olamayız.
Son
makalesinde de tek önemli olanın "bizim ne olduğumuz" olduğunu
vurgular ve ekler “Bizi rahatsız eden ‘şeyler’ değil, bizim 'şeyleri' nasıl
yorumladığımızdır.” Yani hayatın, başına gelenleri yorumlama biçiminle şekil
alır. Algılarımız hislerimizi, hislerimiz tepkilerimizi, tepkilerimiz
deneyimlerimizi belirler.
Elinde mikrofonla deli gibi şarkı söylemek isterken sırf
ailen öyle istiyor diye tıp okumadın mı? Sadece
kendine ait bir alan istediğin için evden ayrılmayı planlarken etraf ne söyler
diye oturduğun yerde oturmadın mı? Sevdiğin erkek senin hakkında yanlış
düşünmesin diye ilk adımı onun atmasını beklemedin mi? Ve erkek! sırf
reddedilme korkusuyla o sevdiğin kıza açılamayıp belki de yaşayacağın harika
bir ilişkiyi sonsuzluğa göndermedin mi? Kaç kişi sırf bu ‘elâlem ya da ne
düşünür’ denen ruh emici yüzünden mutsuz bir evliliği devam ettirmek zorunda
kaldı? Ve yine kaç kişi aynı sebepten kim
olduğunu keşfedemeden taşıyamayacağı sorumluluklar aldı?
Belki
bu sayede içindeki sesi susturuyor kendinle yüzleşmiyorsundur ya da
"evet ama"ların arkasına saklanıp korkuna kılıf buluyorsundur
kim bilir? Sebep ne olursa olsun tamam da nereye kadar. Bilmiyorsun aslında ölüm
değil insanı korkutan. Son nefesini verirken hiç yaşamamış olduğunu anlamak.
Gerçekten hiç yaşamamış olmak. Düşün, ya bugün hayatının son günü olsaydı?
Herkesi
aynı anda mutlu edemezsin. Aslında sen mutlu değilsen kimseyi mutlu edemezsin.
Dışarıya olan bağımlılığından özgürleşip özünle barış. Kendinle barışık olmanın
yolu kendini olduğun gibi sevmekten geçer. Bu hayat senin artık bunu fark et ve
hayatına sahip çık. Dışarıda olan her şey gelip geçici artık bunu anla. Her şey
ama her şey senin karşındakine yüklediğin anlamla şekillenir. Sen karşındakine
ya da bir olaya ne değer yüklersen onu
nasıl algılar ve değerlendirirsen o da öyle var olur.6
Ve
sen "elâlem". Birisinin, kendi iradesiyle bir şeyi yapmasına engel
olduğunda onun kendi deneyimini yaşama hakkını elinden alırsın. Fark et! sen
bir karar verme mercisi değilsin. Bırak o ne yaparsa yapsın. Herkes sadece
kendi yaptıklarından sorumlu
Sevgi ve huzurla...
0 yorum:
Yorum Gönder