Siz de duymuşsunuzdur gece 1:00-3:00
arası mutlaka uykuda olunması gerekir. Öğlen 13:00- 15:00 arası şöyle tatlı bir
uyku basar insanı. Bazen saati fark etmez yemek sonrası bir ağırlık çöker
insana. Bu durumların hepsi bedenimizin işleyişi ve ritimleri ile ilgilidir.
Bize, en önemli ihtiyacımız olan “kendini dinlemek / izlemek” öğretilmediğinden
hepimiz tek tip kuralların içine sokulmaya çalışıyoruz. Oysaki sadece beden
işleyiş kodlarımız aynı. Gerisi tamamen sizin içinize aldığınız somut ve soyut hale
gelmiş enerjilerle alakalı.
Ne demek istediğimi biraz daha açayım.
Hepimizin bedensel işleyiş programı aynıdır. Yani tek tip çalışır. Kalp kanı
pompalar, mide yediklerimizi işler, beyin komut verir. Siz bedeninize somut
hale gelmiş bir enerji soktuğunuzda (domates, patates, havuç, içecek gibi)
bunları işleme ve ayrıştırma şekli de aynıdır. Buradaki tek fark sizin
kayıtlarınıza göre yediğiniz şeyi zararlı ya da yararlı hale getirmenizdir.
Sarımsağın tansiyonunuzu yükselttiği ile ilgili bir kaydınız varsa yükseltir
(isterseniz o yemeğin içinde sarımsak olduğunu bilmeyin ve yerken hiç
hissetmeyin yine de tansiyonunuz çıkar. Çünkü bilinçaltı bilincin fark
edemediği her şeyi fark eder). Kahve uyku kaçırır kaydınız varsa uykunuz kaçar.
Bir de bedenimiz ve yediklerimiz / içtiklerimiz arasında enerjisel bir
uyumsuzluk vardır. Isırgan kansere iyi gelen bitki ünvanını alacak kadar
popüler olmasına rağmen bizzat tanık olduğum bir kişide zehirlenme sebebidir. İşin
özü şudur. Bir şeyin sizin için yararlı olup olmamasını sağlayan zihninizdir.
Kendilerini çok güçlü bir dönüşüm makinası olarak tanımlayabiliriz. Bu yüzden
her yiyecek / içecek enerjisi bedeninizle uyum içinde olmayabilir (sizi hasta
edebilir).
Önce kendinizi iyi gözlemleyin,
bedeninizi dinleyin. Dinlemeyi öğrendiğinizde bedeninizin sesini duyacaksınız.
Size kalıplaşmış kuralara uymadan neye, ne kadar ihtiyacı olduğunu ya da
olmadığını söyleyecek.
Topraktan çıkanı gönül rahatlığı ile
yiyin / için. Topraktan çıkanla beslenenlerden mümkün olduğunca uzak durun. Merak
etmeyin topraktan çıkanla beslenenlerin, besin değeri olarak topraktan çıkanla
bir karşılığı var. Bu ayrıntıyı atlamadığınızda unutkan da olmazsınız eklem
veya kas ağrısı da çekmezsiniz. İkinci olarak bir şeyi yedikten / içtikten
sonra sizde halsizlik, yorgunluk, ağırlık, şişkinlik yapıyorsa yediğiniz / içtiğiniz
şeyin enerjisi ile bedeniniz uyumlu değildir. İsterse dünyanın en sağlıklı
yiyeceği / içeceği olduğu iddia edilsin onu, siz kendi bedeninizden uzak tutun.
Eh bu kadar açıklamadan sonra birine
iyi gelen bir şeyin diğerine iyi gelmeyebileceği anlaşılmıştır sanırım. Son
olarak siz siz olun kimsenin yeme miktarı ve düzeni üzerinde otorite kurmaya
kalmayın. Kimi 8 ve az öğünle dengesini kurar kimi tek ve çok öğünle. Tek doğru
olmayan alternatifsiz tek tip beslenme şeklidir.
Bu yazım beslenme uzmanı köşe yazısı
gibi oldu farkındayım. Elbette haddimi biliyorum o yüzden son satırlara not
düşeyim. Yazdığım şeyleri tamamen yediklerimizin enerjisi ile beden enerjimiz arasındaki
uyumu açısından değerlendirerek yazıyorum. Yazıyı okumayı bitirdiğinizde “Ayşen’in
işi ile bu beslenme meselesinin ne alakası var?” diye düşünüp güzel
kafacığınızı yormayın.
Bu yazı dizisinde kendinizi daha iyi
hissetmeniz ve sağlıklı olmanıza yardımcı olacağını düşündüğüm iç
organlarımızın ritimlerini yazacağım.
Sevgi ve huzurla kalın.