Aşk, (hayatta insanın başına bir kere
gelir yalanını bir kenara bırakırsak) her zaman, her yaşta yaşanabilen büyülü
bir duygudur. İnsanda sonsuza kadar sürecek, ayakları hiç yere basmayacak
duygusunu uyandırır.
Bir
aşkın sonsuza dek sürmesi bana kalırsa mümkün değil. Çünkü insan yaşamı boyunca
bir değişim içinde. Alınan ya da alınmayan dersler, değişen beklentiler ve
çevre koşulları, kendini keşifler bizi sürekli yeni bir insan olmak zorunda
bırakır ki doğru olan da budur. Zaten istese de sonsuza kadar süremez çünkü aşk
kimyası altı ya da sekiz ay sonra başlangıç noktasına geri döner. Bu hal
kimseyi üzmesin. Eğer yaşanılan duygu sağlam zemin üzerine kurulmuşsa yerini
güvene, huzura, elmanın iki yarısına, saf sevgiye bırakır, yani başka güzel bir
enerjiye dönüşür.
Genelde
yeni ilişkimize; içine, geçmiş ilişkilerin acılarını, hayal kırıklıklarını ve
beklentilerimizi de koyduğumuz bir bavulla gideriz. Her ilişki aynı niyetlerle
ve umutlarla başlar. Özümüzde bulunan sevme/sevilme ihtiyacı bazen başlarken
bazen de ilerleyen süreçte bilinç düzeyinde egosal rekabetlere, kişisel
savaşlara ve sahip olma duygusuna dönüşür. Biz daha kendimizi tanımıyorken
karşımızdakinin bizi çözmesini ve aslında bizim bile bilmediklerimizi bilip yapmasını
bekleriz. Bunlar olmayınca samimiyetle konuşup sınırlarımızı ve isteklerimizi
dile getirmek yerine kırılır, üzülür ya da inatlaşırız. Zaten ilişkiye sevmek
için değil sevilmek için başlarız. O yüzden Leyla ile Mecnun hikâyeleri
gerçekte birer Behlül ile Bihter aşkına(!) döner.
Bugünkü
yazımı yalan aşklar üzerine yazma niyetinde değilim. Aksine güzel bir duygu
yakalamış iki insanın bunu en güzel şekilde nasıl devam ettirebileceği ile
ilgili minik önerilerde bulunmak istiyorum.
İlişkilerde
yapılan en büyük hata karşı cinsi kendimiz gibi görmektir. Oysa iki cins
birbirinden çok farklı bir yaradılışa sahiptir. Eril enerji (erkek) daha
mantıksal, sonuç odaklı, net ve verme odaklı yaratılmış; dişil enerji (kadın)
daha sezgisel, analitik düşünce, duygusal ve alma odaklı yaratılmıştır.
Dolayısıyla algılama ve gösterme biçimleri birbirinden çok farklıdır. Bu yüzden
önce kendimizin sonra karşı cinsin algılama ve gösterme biçimini aynı zamanda
bilinçaltı dilini öğrenmek gerekir. Bu başlı başına bir eğitim ve öğrenme
sürecidir. Yine de size genel önerilerde bulunabilirim.
- Kendinize ve
partnerinize özel yaşam alanı bırakın. Siz duygusal bir ilişki yaşıyorsunuz,
sahip-köle ilişkisi değil.
- Kişisel bakımınıza her zaman özen gösterin.
Öyle pahalı şeylerden bahsetmiyorum. Duşunuzu alın, saçınızı tarayın, evin
içinde dilenci gibi gezmeyin.
- Yemek yemeden önce ve
yemek sırasında sorunlarınızdan ve can sıkıcı konulardan bahsetmeyin.
- Karşılıklı sohbet
edin. “Biz sohbet edemiyoruz” diyorsanız beklide sohbet etmeyi
bilmiyorsunuzdur. Kendinize dürüst olun, bir bilene sorun, bilmiyorsanız
öğrenin.
- Herkesin bazen yalnız
kalmaya ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı hemen olumsuz durumlara yormayın. Partneriniz bu ihtiyacını giderirken onu kapının önünde beklemeyin, siz de kendinize uğraşlar
bulun.
- İlişkinizde
"ben" den çok "biz"e yer verin.
- İki ayrı cins
olduğunuzu ve farklı yaradılışlara sahip olduğunuzu daima hatırlayın.
- Sağlıklı bir ilişki
için ne zaman “sen, ben ve biz” denilmelidir öğrenin.
- Her zaman dürüst olun.
Yalan kısa vadede durumu kurtarmış gibi gözükse de söyleyeceğiniz hiçbir gerçek
yalan kadar insanın canını acıtmaz.
- Hislerinizi,
isteklerinizi basit, kısa ve net cümlelerle ifade edin. İmalardan, laf
sokmalardan kaçının.
- Partnerinize zarar
vermeden sınırlarınızı belirleyin. Ne zaman “Evet” ne zaman “Hayır”
diyeceğinizi bilin. Bu sizin de duygusal ve fiziki yönden zarar görmenizi
engeller.
- Güzel bir ilişki için
uyum önemlidir. Uyumlu olmakla başkalaşmayı birbirine karıştırmayın.
- Eğer kızgın, kırgın ya
da alıngan bir duygudaysanız partnerinize, size biraz izin vermesini rica
ederek başka bir odaya geçin. Sakinleştiğinize kanaat getirdiğinizde konuşmak
için geri dönün ve her duygunuzu olumlu cümlelerle, doğru ifade edin. Sakin
olup olmadığınıza emin değilseniz konuşmak için ertesi günü bekleyin.
- Konuşma esnasında asla
suçlayıcı, eleştirici ve kışkırtıcı ifadeler kullanmayın. Hatırlayın ilişkinizi yıkmak değil kendi duygunuzu ifade etmek istiyorsunuz.
- Teşekkür etmekten ve
özür dilemekten kaçmayın. Partnerinize günde en az bir kere teşekkür edin (teşekkür edecek ne kadar çok şey olduğuna hayret edeceksiniz).
- Eşinizi daha çok
desteklemeye ve kendinizi daha az savunmaya çalışın.
- Herkesin temsil
sistemine göre sevgisini gösterme şekli farklıdır. Kendi temsil sisteminize
göre değil partnerinizin temsil sistemine göre sizi sevip sevmediğini
değerlendirin.
- Eleştirmek için değil
takdir etmek için fırsat kollayın. Bunun için Nobel Ödülü almasını
beklemeyin.
- Çöpü döktüğü için
erkeğini takdir eden kadın ya da kirli çamaşırını yıkadığı için kadını takdir
eden erkekler haline gelin. Yaşam küçük şeylerden oluşur unutmayın.
- Ona çok kızgınsınız ve
karşı karşıya geleceksiniz. Hemen onun en sevdiğiniz huylarını ya da birlikte
geçirdiğiniz güzel bir anı düşünün. Gülümsemek yapıcı, çatık kaşlar yıkıcıdır.
- Yaşadığınız duygusal
anları onunla paylaşmaktan çekinmeyin. Kızgınsanız, kırıldıysanız ya da bir
süre yalnızlığa ihtiyacınız varsa bunu kendinize saklamayın, doğru kelimelerle bunu ona anlatın.
Her
zaman şunu hatırlayın, siz farklı kişiliklersiniz. Önemli olan ilişkinizde orta
yolu bulabilmek. Niyetiniz sağlıklı bir ilişki kurmaksa beden dilinizle
sözlerinizin uyum içinde olması ve yaşadığınız negatif duyguları pozitif
şekilde ifade etmeniz gerekir. Herkesin sevgiye ve şefkate ihtiyacı vardır ve
bunu anlatma şekli farklıdır. Bu farklılıkları öğrenip birbirinizin dilinden
konuşmaya çalışın. Kimseyi değiştirmek için uğraşmayın. Bu boşa çaba ne sizi ne
ilişkiyi hiçbir yere taşımaz. Onu ya olduğu gibi kabul edin ya da yol verin.
Yapıcı bir ilişki için sevmediğiniz şeylere takılıp kalmak yerine sevdiğiniz
şeylere odaklanın.
Sevgi ve huzurla...